Sanayide sürdürülebilir dönüşümün döngüsel ekonomiden sürdürülebilir finansa, dijitalleşmeden temiz enerjiye çok sayıda sacayağı bulunuyor.
Peki, sanayide sürdürülebilir dönüşüm yolculuğunda ortaya çıkan riskler nasıl yönetilmeli, fırsatlar nasıl değerlendirilmeli? 15. Sanayi Kongresi’nde uzman isimler anlattı…
7 Aralık’ta Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen 15. Sanayi Kongresi, “Sanayide Dönüşüm, Riskleri Yönetmek, Fırsatları Yakalamak” paneline ev sahipliği yaptı. TV Programcısı Ilgaz Gürsoy’un moderatörlüğündeki panele Ticaret Bakan Yardımcısı Mustafa Tuzcu, UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton, Avrupa Komisyonu Sektör Başkanı Dr. Michael A. Rupp, SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin ve Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin konuşmacı olarak katıldı.
“Pandemide nelerin önemli olduğunu düşünme fırsatı bulduk”
Pandemi döneminde öğrendiklerini aktararak söze başlayan UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton, “Pandeminin çok sayıda olumsuz yönü oldu ama bu süreçte hayatta nelerin önemli olduğunu düşünme fırsatı da bulduk. Özel sektör ya da sanayi kuruluşları artık kurumsal sosyal sorumluluk adına sadece bağış yapan kurumlar olarak görülmüyor. Sürdürülebilir hedefler için adım atmaları bekleniyor,” ifadelerini kullandı. UNDP olarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik finansman, strateji ve operasyonların bu hedeflerle uyumlu hale getirilmesi ve yeşil ekonomileri destekleyecek politikalar olmak üzere üç katkı alanı belirlediklerini paylaşan Vinton, bu alanlarda TÜRKONFED ve TÜSİAD ile iş ortaklıkları yürüttüklerini de ekledi.
Vinton konuşmasında Türkiye’deki başarılı döngüsel ekonomi uygulamalarından da bahsetti: “İzmir’deki çözülebilir plastik firmalarıyla zeytinyağı fabrikaları arasında, Kilis’te domates yetiştirilen seralarla balık yetiştiricileri arasında çok başarılı döngüsel ekonomi modelleri var.” Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın arkasında kimsenin geride bırakılmadığı, adil ve kapsayıcı bir dönüşüm yaratma fikrinin yattığını vurgulayan Vinton, “Önümüzdeki fırsatlar risklerden çok daha büyük. Harekete geçmeyi ertelemememiz gerekiyor. UNDP olarak Türkiye’nin üretim sektörünü çok yaratıcı buluyoruz ve buradaki sanayicilerle yaptığımız iş birliklerden gurur duyuyoruz,” ifadelerini ekledi.
“Yeşil projeyi daha önceden yapmadığımız kadar çok finanse etmeliyiz”
Avrupa Komisyonu Sektör Başkanı Dr. Michael A. Rupp ise Avrupa Yeşil Mutabakatı ile tüm konularda çevresel zorlukların fırsatlara dönüştürülebileceğini vurgulayarak sözlerine başladı: “Politikacılar olarak daha yeşil ve akıllı sistemlere yatırım yapmalıyız. Enerji verimliliğine dayanan evleri nasıl inşa edebiliriz? Tarımsal gıda tüketimimizi nasıl sürdürülebilir kılabiliriz? Temiz enerjiyi nasıl yaygınlaştırabiliriz? Tüm bunlar önümüzdeki süreçte düşünmemiz gereken sorular. Bu sorulara çözümler üretmek için de yeşil projeyi daha önceden hiç yapmadığımız şekilde finanse etmeliyiz.”
Yeşil dönüşüm yolculuğunda Türkiye ile paydaş olduklarını hatırlatan Rupp, “Yeşil Mutabakat Avrupa Birliği içindeki tüm ülkelerin diyalogunu gerektiriyor. Bütün komşu ülkelerimizle iklim diplomasisi yürütüyoruz ve yeşil dönüşümü hızlandırmak için yürütmeye de devam edeceğiz. Bu konuda Gümrük Birliği de dahil olmak üzere Avrupa Birliği Türkiye’nin yakın müttefiki olacaktır. Bu iş birliği sadece ülkeler arasındaki politikalar için değil, gezegenimiz ve gelecek nesiller için elzem,” sözlerini ekledi.
“Dijital dönüşümü yeşil dönüşümden ayrı düşünemeyiz”
Dijitalleşme ve sürdürülebilirlik alanında küresel sanayideki dönüşümü iyi okuyarak çalışmalarına yön veren İstanbul Sanayi Odası’nı tebrik ederek sözlerine başlayan Ticaret Bakan Yardımcısı Mustafa Tuzcu ise dönüşümün dijital teknolojilerle desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi: “Yapılan çalışmalar dijital teknoloji kullanımının küresel karbon emisyonunu yüzde 20 oranında daha fazla azaltabileceğini ortaya koyuyor. Bu nedenle tüketim toplumunun refah seviyesini koruyarak net sıfır karbon hedefine ulaşabilmemiz için dijital dönüşümü yeşil dönüşümden ayrı düşünemeyiz.”
Türkiye’nin yeşil dönüşümünü gerçekleştirirken temiz enerjiye ulaşımın büyük rol oynayacağını vurgulayan Tuzcu, “Temiz enerjinin kullanımını yaygınlaştırmak, yeşil organize sanayi bölgeleri kurmak üzere Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın önemli çalışmaları bulunuyor. Dünyadaki yeşil dönüşüme ayak uydurabilmek için de KOBİ’lerin yeniden yapılandırılması ve finansman kaynaklarına ulaştırılması konusunda çalışmalarımız sürüyor,” ifadelerini ekledi.
“Sürdürülebilirlik artık iş dünyası için olmazsa olmaz”
İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı ve Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin de sürdürülebilirlik konusunun artık iş dünyası için olmazsa olmaz bir konsept haline geldiğini vurguladı: “İhracatımızın yüzde 42’sini yaptığımız Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat gibi somut adımlarıyla hem üreticilerimiz hem de onları finanse eden bankalarımız stratejilerinde değişikliğe gitmeye başladı. Türkiye, COP26 öncesi 2053’te karbon sıfır olacağını duyurarak çok önemli bir adım attı ancak bence bu yeterli değil ve bu hedefi nasıl gerçekleştireceğimize dair elimizde henüz net bir plan yok. Bu planlamayı en kısa sürede yapmalıyız.”
İş dünyasında şirketlerin artık sürdürülebilirlik hedeflerini çok daha yüksek sesle ifade edebilir hale geldiklerini paylaşan Edin, yatırım finansmanlarının artık yenilebilir olmasının elzem olduğunu vurguladı: “Özellikle sanayiciler ve ihracatçılar üretim kaynaklarında kullandığı elektriği yenilenebilir kaynaklardan elde etmeli. Mevcut kaynakları yeniden kullanacak üretim modelleri kurmamız gerekiyor, çünkü böyle giderse dünya kaynakları yetmeyecek.”
“Sürdürülebilirliği bir yaşam tarzı olarak benimsemeliyiz”
Sürdürülebilirlik yolculuğunun sadece finansman ile mümkün olmadığını belirten Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin de sürdürülebilirliğin bir yaşam tarzı ve iş modeli olarak benimsenmesi gerektiğinin altını çizdi: “Kar elde etmeyi bir amaç değil, bir sonuç olarak görmeliyiz. Ancak tüm paydaşlarımızı memnun eden bir iş modeli kurabilirsek karlı bir model oluşturabiliriz. Paydaşların mutluluğunun eksik olduğu bir iş modeli yok olmaya mahkum olacaktır.”
İş yapma modellerinin egosistemden ekosisteme dönüşmesi gerektiğini hatırlatan Seçkin, “Sürdürülebilirliğe sadece insanlık ekseninde bakmanın egoistik bir bakış açısı olup olmadığını sormak zorundayız. Sadece insanların değil, hayvanların, canlıların ve tüm dezavantajlı grupların haklarını kapsayıcı bir şekilde doğaya bakışımızı değiştirirsek gerçek bir sürdürülebilirlik yolculuğuna çıkabiliriz,” ifadelerini ekledi.