,

2023’ün çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim trendleri neler olacak?

2023’ün çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim trendleri neler olacak?

“ESG ve İklim Trendleri 2023” raporu, küresel gelişmeler ışığında sektörlerin ve yatırım ortamının nasıl şekillenebileceğini mercek altına alıyor.

MSCI tarafından hazırlanan raporda, alanlarında uzman isimler yönetişim, regülasyon, teknolojik inovasyon, çalışma hayatı ve yeni yatırım alanları başlıkları altında 2023’te çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (Environmental, Social, Governance; ESG) konularında öne çıkan gelişmeleri değerlendiriyor.

Yeşil tahvillerin yükselişi sekteye mi uğrayacak?

Yeşil tahvil, ilk olarak ihraç edildiği 2007’den bu yana her yıl yukarı yönlü bir ivme izledi.  Toplam ihraç miktarı 2014’te 37 milyar dolar iken, 2021’de 578 milyar dolara ulaştı. Yeşil tahvil arzı enflasyonist baskılara rağmen, 2022’nin ilk yarısında, 2021’in ikinci yarısına kıyasla yalnızca yüzde 1 düşüş gösterdi. Ancak MSCI uzmanlarından Yoon Young Chung, Meghna Mehta ve Vishakha Pandey’a göre, getiri oranlarının geleneksel tahvillere kıyasla düşük kalması, yeşil tahvillerin yukarı yönlü seyrini bozma riski taşıyor.

Uzmanlara göre, daha düşük getiri oranlarının yanı sıra, yeşil tahvillerin güvenilirliği de şüphe uyandırıyor.  MSCI’ ın araştırması, 2021 Ocak-2022 Eylül arasında mercek altına alınan 600’den fazla tahvilden beşte birinin, yeşil tahvil kriterlerine uymadığını gösteriyor. Yeşil tahvil özelinde yapılacak standardizasyon çalışmalarıyla bu gibi ihlallerin önüne geçmek, mümkün olabilecek.  Ancak yeni düzenlemeler yürürlüğe girene kadar, yeşil tahvillerin güvenilirliğinin şüphe uyandırmaya devam edeceği ve yukarı yönlü seyrini olumsuz yönde etkileme ihtimalinin bulunduğu da ifade ediliyor.

Enerji güvenliği mi, yeşil geçiş mi?

Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında uygulanan ekonomik yaptırımlar ve uluslararası piyasaların Rus enerjisinden kaçınılmaları,  daha yüksek nakliye maliyetlerine ve alternatif enerji kaynaklarının güvence altına alınması konusunda daha büyük bir rekabete yol açtı.

MSCI uzmanlarından Magdalena Sordyl’e göre, daha önce Rusya’dan yapılan hidrokarbon tedarikini yerine koymak için alternatif enerji kaynakları bulmaya çalışan Avrupa Birliği (AB) hükümetleri, sıfır karbonlu bir ekonomiye geçişi şimdilik ikinci plana atmış gibi görünüyor. Zira bazı AB hükümetleri, fosil yakıt olan kömürü ithal etmeye ve yenilenebilir enerji yatırımlarını geciktirmeye yol açan uzun vadeli gaz sözleşmelerine yönelmiş durumdalar.

Diğer yandan, bazı ülkelerin düşük karbonlu ekonomiye geçişi yönetme konusunda diğerlerine göre daha iyi konumda oldukları görülüyor. Örneğin Danimarka ve Yeni Zelanda, enerji tedariklerini çeşitlendirdikleri ve yenilenebilir enerjiye yaptıkları yatırımlar sayesinde enerji güvenliği ve enerji geçişi konularında en fazla ilerleme kaydeden ülkeler arasında yer alıyor.

Sordyl’e göre bu ülkeler, küresel enerji piyasasında oluşabilecek kesintileri kendi lehlerine kullanma ve fırsatları değerlendirme konusunda daha iyi bir konumda olabilirler. Orta vadede ise enerji risklerini hafifletmeleri ve daha yüksek büyümeyi gerçekleştirmeleri bekleniyor.  Ayrıca Sordyl, düşük enerji güvenliğine sahip ve yeşil enerjiye geçiş için daha az çaba gösteren ülkelerin, uzun vadeli GSYH büyüme beklentilerini önceliklendirmeleri halinde, küresel temiz enerjiye geçişin gecikeceğinin ve karbon yoğun çözümlerin daha fazla tercih edileceğinin  altını çiziyor.

İklim uyumu rekabette avantaj sağlayacak

Küresel ısınma 2 derecenin altında sabitlense bile, dünya yine de sıcak hava dalgaları, yoğun yağışlar ve şiddetli tropikal kasırgalar gibi aşırı hava olaylarıyla karşı karşıya kalmaya devam edecek. İklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olayları halihazırda gerçekleşiyor ancak şirketlerin yalnızca dörtte birinden azının uyum planlarına sahip olduğu tahmin ediliyor. MSCI uzmanlarından Patric Kellermann, Jascha Lehmann ve Katie Towey, 2023’te iklim uyum planlarına sahip olan şirketlerin yatırım açısından avantajlı konuma geldiğine tanık olabileceğimizi belirtiyor.

İklim uyumu önem kazandıkça, bu alandaki finansman açığı da giderek büyüyor. Araştırmalar, iklim uyumuna yapılacak her 1 dolarlık yatırımın, 2 ila 10 dolar net ekonomik fayda sağlayabileceğini gösteriyor. Etkili uyum stratejileri su baskınlarına karşı korunma gibi yapısal önlemleri, doğa temelli çözümleri ve sigorta gibi risk transfer düzenlemelerini bir araya getirebilir. Rapor, ilk iki stratejinin politik iradeye bağlı olduğunu belirtiyor. Ancak risk transferinin şirketler için  aşırı hava olaylarının ekonomik etkilerine karşı tampon olmasını sağlayacak güçlü bir mekanizma olabileceğini ve şirketleri primler aracılığıyla iklim uyumuna daha fazla yatırım yapmaya teşvik edebileceğine dikkat çekiyor.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

 

Paylaş