Sürdürülebilirlik odaklı politikalar, 2025’te de dünyanın en önemli gündem maddeleri arasında yer almaya devam edecek.
İklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve artan kaynak tüketimi gibi küresel sorunlar, sürdürülebilirlik odaklı çözümleri bir tercih olmaktan çıkararak bir zorunluluk haline getiriyor. Bu bağlamda iş dünyasında ve kamu politikalarında ortaya çıkan yeni trendler geleceğin şekillenmesinde kritik rol oynuyor.
2025 yılına yaklaşırken, bu sorunlarla mücadelede yenilikçi çözümler, stratejik planlamalar ve uluslararası iş birlikleri ön plana çıkıyor. Atılan adımlar, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik dönüşümlere de öncülük ediyor.
2025 yılı için sürdürülebilirlik alanında öne çıkan konular arasında; yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşması, çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) hesap verilebilirliğinin artması ve iklim uyumu yer alıyor.
ÇSY raporlamasına yönelik düzenlemeler sıkılaştırılıyor
2025 yılında, daha sıkı ÇSY raporlama standartlarının getirilmesi bekleniyor. Örneğin, Avrupa Birliği’nin (AB) Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (The Corporate Sustainability Reporting Directive, CSRD), ÇSY performansı raporlaması gerektiren şirketlerin kapsamını genişleteceği ve daha ayrıntılı açıklama gerekliliklerini zorunlu hale getireceği öngörülüyor. ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu da iklimle ilgili açıklamalar için yeni bir düzenleme üzerinde çalışıyor.
Yeni düzenlemeler kapsamında şirketler, sera gazı emisyonları, iklim riskleri ve sürdürülebilirlik raporları konusunda daha detaylı bilgiler sunmak zorunda kalacak. Böylece şeffaflığın artırılması amaçlanıyor.
Düzenlemelerin özellikle yeşil aklama (greenwashing) ve çevresel taahhütlerin yerine getirilmemesi konularında önlemler getirmesi bekleniyor. Dolayısıyla şirketlerin, güçlü ÇSY çerçeveleri oluşturarak ve sürdürülebilirlik aksiyonu iddialarını güvenilir verilerle destekleyerek olası riskleri minimize etmesi gerekecek.
Bununla birlikte yapay zekâ ve gelişmiş teknolojilerin de ÇSY raporlamasına entegrasyonunun artırılması, veri toplama ve analiz süreçlerinin otomatikleştirilmesi ve ÇSY metriklerinin doğruluğunun artırılması düzenleyici gereklilikleri karşılamada şirketlere yardımcı olacak.
Yenilenebilir enerji kaynakları küresel talep artışının %90’ını karşılayacak
2025 yılında güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kapasitelerinin artırılmasına devam edilmesi bekleniyor. Enerji depolama ve şebeke yönetimindeki yenilikler, bu teknolojilerin güvenilirliğini ve verimliliğini artırabilir.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency, IEA) Elektrik Piyasası Raporu’na göre, nükleer enerjinin yanında güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları, 2025 yılına kadar küresel talep artışının ortalama %90’ından fazlasını karşılayacak.
IEA’ya göre, yenilenebilir enerji kaynaklarının dünya genelinde elektrik üretimindeki payı 2025 yılına kadar %29’dan %35’e yükselecek. Buna bağlı olarak kömür ve doğal gaz kaynaklı üretimin payı düşecek.
COP30 küresel iklim eylemi için kritik bir dönemeç olacak
Bu yıl Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi’nde imzalanan G20 Brezilya Liderler Deklarasyonu COP30’un gündem maddelerine ışık tutuyor.
Deklarasyonda, iklim değişikliğiyle mücadelede küresel bir seferberliğin gerekliliği vurgulanırken, düşük gelirli ülkelerin enerji dönüşümüne destek, yerli halkların ormanların korunmasındaki rolünün tanınması ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen finansal reformlar öne çıkıyor. Ayrıca açlık ve yoksullukla mücadele, yüksek gelir seviyelerinde vergi oranlarının artırılması, temel sanitasyon ve temiz suya erişim gibi konular da ilk kez bu kapsamda ele alındı.
Öte yandan 2026 yılında düzenlenecek COP31 zirvesi için Türkiye ve Avustralya arasındaki ev sahipliği yarışı sürüyor. Henüz bir uzlaşı sağlanamazken, nihai kararın 2025 yılının Haziran ayında Bonn’da düzenlenecek iklim görüşmelerinde alınması bekleniyor. Bonn’da bir uzlaşmaya varılamazsa, kararın COP30 zirvesinde verilmesi öngörülüyor.
Elektrikli araçların sayısı artıyor
2025 yılında, lityum-iyon bataryaların daha da geliştirilmesi ile elektrikli araçların menzilini daha da artırması ve şarj sürelerini kısaltması bekleniyor. Kablosuz şarj teknolojisinin de daha yaygın hale gelmesi, elektrikli araçların benimsenmesini hızlandırabilir. Danışmanlık şirketi Gartner’ın araştırmasına göre, elektrikli araçların sayısının 2025’te %33 artarak yaklaşık 85 milyona ulaşması bekleniyor.
Gartner’ın verilerine göre, 2025’te yollarda olması öngörülen 85 milyon elektrikli aracın %73’ü bataryalı elektrikli araçlar (BEV) olacak.
Hibrid Elektrikli Araçlar’ın (PHEV’ler) pazar payının ise bu süreçte daha yavaş büyümesi bekleniyor. Rapora göre PHEV’lerin sayısının 2025 yılında bir önceki yıla göre %28 artarak 23 milyona ulaşması bekleniyor.
İklim finansmanı artıyor
2025’te iklim değişikliğinin fiziksel etkileriyle başa çıkma ihtiyacı, şirketleri iklim uyumu ve dayanıklılık önlemlerine daha fazla yatırım yapmaya zorlayacak. Altyapıların aşırı hava olaylarına dayanıklı hale getirilmesi ve uzun vadeli planlamalarda iklim risk değerlendirmelerinin entegre edilmesi maliyetler getireceği için finansman önem arz ediyor.
Bununla birlikte ülkelerin iklim uyumu ve finansmanı konularındaki çabaları da devam edecek. COP29’da öne çıkan iklim uyum finansmanı, COP30’un da önemli başlıklarından biri olacak. Öte yandan kalkınma bankaları da iklim uyum finansmanını artırmaya devam ediyor. Örneğin Dünya Bankası Grubu (World Bank Group, WBG), iklim değişikliğine uyum ve dayanıklılığı artırmaya yönelik doğrudan finansmanı önemli ölçüde artırmayı hedefliyor. WBG’nin hazırladığı “2025 Eylem Planı” çerçevesinde 2025’te adaptasyon projelerine ayrılacak finansmanın 50 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
Tüketicilerin sürdürülebilir ürünlere yönelik ilgisi artmaya devam ediyor
Tüketicilerin sürdürülebilir ürünlere olan talebinin 2025’te de hızla artmaya devam etmesi bekleniyor. Dolayısıyla daha fazla şirket, ürün tasarımına ve pazarlamalarına sürdürülebilir uygulamaları entegre edecek. Bununla birlikte tedarik zinciri şeffaflığına yönelik artan talep de şirketleri çevresel ve sosyal etkiler konusunda daha fazla bilgi sunmaya zorlayacak.
Nitekim PwC’nin gerçekleştirdiği Küresel Tüketicinin Sesi Araştırması’na göre, tüketicilerin yaklaşık yüzde 80’i sürdürülebilir şekilde üretilen veya tedarik edilen ürünler için ortalama %9,7 daha fazla harcama yapabileceklerini belirtiyor. Araştırma, ürünlerin yerel, geri dönüştürülmüş veya çevre dostu malzemelerden yapılmış, daha düşük karbon ayak izine sahip bir tedarik zincirinde üretilmiş olması gibi belirli çevresel kriterlere sahip olmasının,tüketici tercihlerinde etkili olduğunu ifade ediyor.
Araştırma, tüketicilerin yüzde 85’inin, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini günlük yaşamlarında doğrudan deneyimlediklerini ve sürdürülebilirlik odaklı uygulamaları içeren tüketime öncelik verdiklerini ortaya koyuyor. Tüketicilerin yüzde 46’sı ise çevre üzerindeki kişisel etkilerini azaltmak amacıyla halihazırda daha sürdürülebilir ürünleri tercih ettiklerini ifade ediyor.
Tüketicilerin %40’ı, üreticilerin sürdürülebilirlik uygulamalarını üretim yöntemleri ve geri dönüşüm üzerinden, %38’i çevre dostu paketleme üzerinden, %34’ünün ise doğa ve suyun korunması üzerinde olumlu etki yaratma gibi somut ölçütler üzerinden değerlendiriyor.
İklim Kanunu ve Ulusal Yeşil Taksonomi Yönetmeliği 2025’te hayata geçiriliyor
Türkiye’de ise 2025 yılında İklim Kanunu’nun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanarak yürürlüğe girmesi bekleniyor. İklim Kanunu, Türkiye’nin “2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi” doğrultusunda atılacak adımların altyapısını oluşturacak.
Bununla birlikte Türkiye Yeşil Taksonomi Yönetmeliği’nin de 2025’te uygulanmaya başlanması planlanıyor. Yeni yönetmelikle sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu ekonomik faaliyetlerin desteklenmesi, sürdürülebilir yatırımlara finansman akışının teşvik edilmesi ve piyasada yeşil aklamanın (greenwashing) önlenmesi amaçlanıyor.