, ,

Dünya Ekonomik Forumu geleceği şekillendirecek teknolojileri açıkladı

Dünya Ekonomik Forumu geleceği şekillendirecek teknolojileri açıkladı

Liste yeni nesil yakıtlar, yapay zekâ tabanlı sistemler ve giyilebilir teknolojiler gibi çeşitli kategorilerdeki inovasyonlara yer veriyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic Forum, WEF) Frontiers iş birliğiyle hazırladığı “2023’ün 10 Yükselen Teknolojisi” raporu, önümüzdeki üç ila beş yılda toplum ve gezegen üzerinde büyük fayda sağlayabilecek teknolojileri mercek altına alıyor. 20 ülkeden 90’ın üzerinde akademisyenin, sektör liderinin ve fütüristin bir araya gelerek hazırladığı liste, sürdürülebilir havacılık yakıtları ve giyilebilir bitki sensörleri gibi çevresel inovasyonlardan moleküler biyolojiyi yeniden yapılandırmaya kadar uzanıyor.

Esnek piller sağlık ve tekstil dünyasını dönüştürmeye hazırlanıyor

Raporda, “esnek” piller listenin başında yer alıyor. Rapor, elektronik cihazların gün geçtikçe bükülebilir ve esnek hale gelmesiyle birlikte, bu cihazlara güç sağlayabilmek için “esnek” pillere ihtiyaç duyulmasına değiniyor. Esnek piller bükülebilen, gerilebilen ve karbon elyafı veya kumaş gibi karbon bazlı malzemeler üzerine kaplanabilen hafif malzemelerden yapılıyor.

Giderek yaygınlaşan şarj edilebilir ve bükülebilir piller, dönebilen bilgisayar ekranlarından akıllı giysilere, sağlık cihazlarından biyometrik sensörlere kadar birçok alanda kullanılıyor. Öncelikli olarak sağlık ve tekstil dünyasını hareketlendirecek bu teknolojinin ekonomik değerinin 2027’de 240 milyon dolar olacağı tahmin ediliyor.

Üretken yapay zekânın kullanım alanı genişliyor

Rapor, ikinci sırada yer verdiği “üretken yapay zekâ” teknolojilerinin taşıdığı potansiyele değinerek, ileride mevcut kapasitesinin ötesine geçebileceğini ve yeni ilaçların tasarımı gibi alanlarda da kullanılabileceğini belirtiyor.

Karmaşık algoritmalar kullanarak yeni ve özgün içerikler oluşturabilen üretken yapay zekâ teknolojileri, hızla gündelik hayatın bir parçası haline geliyor. ChatGPT gibi yapay zekâ tabanlı dil modelleri, kısa bir süre içerisinde okullarda ve iş yerlerinde çeşitli alanlarda kullanılmaya başlandı.

Üretken yapay zekâ teknolojisinin, dil modellerinin ötesine geçerek tıp, mimarlık ve mühendislik alanlarını da kökten değiştirmesi bekleniyor. NASA mühendisleri, hafif uzay araçlarının on kat daha hızlı geliştirilmesi  ve uzay aracı performansının güçlendirilmesi için özel yapay zekâ sistemleri üzerindeki çalışmalarını sürdürüyor.

Sürdürülebilir havacılık yakıtı, sektörün net sıfır hedefine ulaşmasını sağlayabilir

Raporda üçüncü sırada yer alan “Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı”nın diğer yenilikçi teknolojilerle birlikte hava taşımacılığını net sıfır karbon hedeflerine ulaştırabileceği belirtiliyor.

Havacılık sektörü küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 2 ila 3’ünü oluşturuyor ve bu oranın 2050 yılına kadar katlanarak artması bekleniyor. Ancak sürdürülebilir havacılık yakıtı (sustainable aviation fuel, SAF) sektörün dekarbonizasyonu için bir çözüm sunuyor.

Bitkisel tabanlı besin kaynakları ve karbondioksit gibi kaynaklardan üretilen SAF, günümüzde havacılık sektörünün yakıt talebinin yalnızca yüzde 1’ini karşılıyor. Ancak rapor, sektör özelinde net sıfır hedefine ulaşılabilmesi için bu oranın 2040 yılına kadar yüzde 13 ila 15’e çıkarılması gerektiğini belirtiyor.

Tasarımcı fajlar sağlık ve tarım alanında güçlü bir alternatif olarak öne çıkıyor

Dördüncü sırada yer alan “Tasarımcı Faj”lar belirli bakterilere karşı özelleştirilmiş bir şekilde etki edebilen virüsler olarak biliniyor. Antibiyotik dirençli bakterilerle mücadelede etkili olan bu fajlar, geleneksel antibiyotik tedavilerine alternatif sunuyor. Rapor, biyomühendislerin fajların genetik bilgisini özelleştirmesiyle bakterilere özel genetik talimatlar ileterek hastalıkları tedavi edebileceğini belirtiyor.

Uzmanlar, tasarımcı fajların kullanımının, antibiyotik direnciyle mücadelede büyük önem taşıdığını ve gelecekte antibiyotik kullanımını azaltabileceğini vurguluyor. Tasarımcı fajların ayrıca tarımsal üretkenliği artırmak için bitki mikrobiyomlarının da düzenlenmesine potansiyel oluşturarak tarım sektörüne yeni ve etkili çözümler sunabileceği düşünülüyor.

Metaverse ruh sağlığı alanında yeni tedavi yöntemleri sunuyor

Raporda beşinci sırada yer alan Metaverse, sadece sanal dünyada oyun oynamak veya eğlenmek için kullanılan bir platformdan çok daha fazlasını vaat ediyor. Özellikle ruh sağlığı alanında, Metaverse’nin sağlayabileceği yeni fırsatlar ve tedavi yöntemleri gün geçtikçe gelişiyor.

Rapor, Metaverse’nin insanların teletıp uygulamalarını kullanarak teşhis, terapi, eğitim ve araştırma gibi farklı alanlarda ruh sağlığı desteği alabilecekleri bir platform sunabileceğini belirtiyor.

Özellikle depresyon ve kaygı bozukluğu gibi sağlık sorunları olan bireyler için, Metaverse üzerinde kurulan çeşitli oyun platformları ve interaktif ortamlar, yardım ve destek sağlayabilecek bir araç olarak kullanılabiliyor. Bu sanal dünyalarda gerçekleştirilen terapi seansları, tedavi süreçlerinin daha etkili ve kişiye özel hale getirilmesine olanak tanıyor.

Giyilebilir bitki sensörleri tarımda verimliliği artırıyor

Raporda altıncı sırada yer alan “Giyilebilir Bitki Sensörleri” bitki sağlığının iyileştirilmesini ve tarımsal üretkenliğin artırılmasını amaçlıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, giderek artan nüfusun beslenebilmesi için 2050’ye kadar dünya gıda üretiminin yüzde 70 oranında artması gerektiğini belirtiyor.

Bu hedefe ulaşabilmek için mahsullerin izlenmesi önemli bir rol oynuyor. Ancak mevcut mahsul izleme yöntemleri hem zaman alıyor hem de yüksek maliyetlere neden oluyor.

WEF’in raporuna göre giyilebilir bitki sensörleri bu soruna bir çözüm getiriyor. Giyilebilir bitki sensörleri mahsulun nem seviyeleri, besin içeriği ve hastalık tespiti gibi faktörleri hakkında anlık veri sağlayabiliyor ve hedefe yönelik müdahaleleri kolaylaştırarak tarımda verimliliği artırabiliyor.

Uzamsal omikler kanser tedavisinde umut vaat ediyor

Rapor, yedinci sırada yer verdiği “uzamsal omikler” ile yeni nesil moleküler düzeyde “hücre atlasları” geliştirilmesinin mümkün olacağına değiniyor.

İnsan vücudu, yaklaşık 37,2 trilyon hücreden oluşuyor. Bu gibi karmaşık ve birbiriyle etkileşim içerisinde olan mikrobiyolojik süreçlerin nasıl çalıştığını anlamak için bilim insanları genetik, proteomik ve görüntüleme teknolojilerini birleştirerek dokular içindeki moleküler ve hücresel etkileşimleri analiz edebilen uzamsal omik yöntemini kullanıyor.

Rapor, uzamsal omik yöntemiyle, bilim insanlarının daha önce bütün olarak gözlemleyemediği hücre mimarisinin ve biyolojik süreçlerin karmaşık ayrıntılarını gözlemleyebileceklerini belirtiyor. Biyolojik sistemlerin çok kapsamlı bir şekilde haritalanmasını sağlayacak teknolojinin, kanser araştırmaları ve ilaç geliştirme gibi alanları dönüştürmesi bekleniyor.

Esnek sinir ağları, beyin-makine arayüzlerine güçlü bir alternatif sunuyor

Sekizinci sırada yer verilen Beyin-makine arayüzleri, beyin ve harici bilgisayarlar arasında doğrudan iletişim kurma imkânı sağlıyor. Ancak şimdiye kadar beyin-makine arayüzleri katı elektroniklere dayanıyordu ve beyin dokusuyla uyuşmuyordu.

Geliştirilen esnek sinir elektroniği, beyne entegre edilebiliyor ve bu esnek cihazlar nöral aktiviteyi kaydedebiliyor ve belirli bölgeleri uyarabiliyor.

Epilepsi ve sinir sistemi hastalıkları gibi sağlık sorunlarında, mevcut teknolojilerle protez uzuvları olan hastalar elektrotlar aracılığıyla beyin-makine arayüzlerini kullanarak tedavi görebiliyorlardı. Ancak esnek sinir elektronikleri, bu teknolojinin sınırlarını daha da ileri taşıyor. Nöroprotezler, engelli bireylerin hareket kabiliyetini yeniden kazanmalarına olanak sağlıyor.

Esnek sinir elektroniği, beyin araştırmaları ve bilişsel gelişim alanlarında da yeni olanakların kapısını aralıyor.

Sürdürülebilir bilgi işlem teknolojileri elektrik tüketimini azaltabilir

Rapor, dokuzuncu sırada dijitalleşmenin en önemli aracı olan veri merkezlerinin karbon ayak izinin düşürülerek sürdürülebilir hale getirilmelerinin önemine değiniyor.

Yapay zekâ, bulut bilgi işlem gibi teknoloji alanında peşi sıra gelen yenilikler veri merkezlerinin kapasitelerini güçlendirmelerini gerektiriyor. Veri merkezleri, 2021’de toplam küresel elektrik üretiminin ortalama yüzde 1’ini i tüketti. Ancak günümüz dijital toplumunun kullanım alışkanlıkları, bu miktarın artacağının işaretini veriyor.

Rapor, bu soruna çözüm sunabilecek yeni teknolojilerin ortaya çıktığını belirtiyor. Bunlar arasında, veri merkezlerinde oluşan ısıyı dağıtmak için su veya dielektrik sıvıyı soğutan teknolojiler ve enerji kullanımını gerçek zamanlı olarak analiz edip optimizasyonunu sağlayarak verimliliği ve performansı en üst düzeye çıkarabilen yapay zekâ destekli sistemler yer alıyor.

Yapay zekâ sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırabilir

Listenin son sırasında, yapay zekâ tabanlı sağlık hizmetleri bulunuyor.

Rapora göre, gelişmekte olan yapay zekâ tabanlı teknolojiler, küresel sağlık sektörünün gelecekte oluşabilecek pandemileri veya diğer zorlukları tahmin etmesine ve bu zorluklara daha iyi hazırlanılmasına yardımcı olabilir.

Yapay zekâ tabanlı teknolojilerin, sağlık hizmetlerine erişimi iyileştirebileceğini ve tedavi sürelerinin kısalmasına yardımcı olabileceğine de değiniliyor. Rapor, yapay zekâ tabanlı teknolojilerin, sağlık hizmetlerine yaygın erişim sağlamak için yeterli altyapıya ve personele sahip olmayan gelişmekte olan ülkelerde hızla yaygınlaşabileceğini belirtiyor.

 

Paylaş