Dünya genelinde sürdürülebilirlik kavramı devletlerin satın alma tercihlerinde öncelikli bir konu olarak giderek daha fazla öne çıkıyor.
Ülkelerin sürdürülebilirlik politikaları, sadece enerji verimliliği veya döngüsel ekonomi modelinin inşası ile sınırlı kalmıyor. Devletler, satın alma tercihlerini değiştirerek tedarik zincirlerini de dönüştürmeyi hedefliyor. “Yeşil satın alma” adı verilen bu yaklaşım, çevre dostu ürün ve hizmetlere yönelik talebi artırmayı ve böylece çevresel etkiyi azaltmayı amaçlıyor.
Yeşil satın alma yaklaşımı, yalnızca çevre dostu ürün ve hizmetlerin tercih edilmesini ifade etmekle kalmıyor, aynı zamanda ürün ve hizmetlerin üretiminden başlayarak tüketim, kullanım ve atık aşamalarını da içeren süreçlerin tamamını kapsıyor. Sürdürülebilir ürünlere olan talebin artması, yeşil ekonomiyi destekliyor ve yeşil iş alanlarının oluşmasına olanak sağlıyor. Bu nedenle, “yeşil satın alma” politikası sosyo- ekonomik kalkınmaya da katkı sağlama potansiyeli taşıyor. Örneğin OECD tarafından hazırlanan “Yeşile Dönüş: Sürdürülebilir Tedarik İçin En İyi Uygulamalar” başlıklı rapor, devletlerin satın alma süreçlerini sadece maliyet ve işlevsellikle sınırlı tutmamaları gerektiğini vurguluyor. Aynı zamanda, çevresel etkileri ve sürdürülebilirlik hedeflerini de dikkate almalarının önemini ortaya koyuyor.
OECD’nin raporuna göre, devletlerin sürdürülebilir satın alma stratejileri oluştururken dikkate almaları gereken altı temel boyut bulunuyor:
- Hukuki ve Politik Çerçeve: Sürdürülebilir satın alma hedeflerinin ve yönergelerinin net ve anlaşılır bir şekilde tanımlanması, satın alma süreçlerinde sürdürülebilirliği teşvik ediyor.
- Planlama ve Değerlendirme: Sürdürülebilir satın alma stratejilerin oluşturulması sırasında, pazar kapasitesinin anlaşılması, maliyet ve fayda analizleri gibi faktörlerin göz önünde bulundurulması gerekiyor.
- Teknik Özellikler ve Kriterler: İhale süreçlerinde çevresel ve sürdürülebilirlik kriterlerinin yer alması, piyasada yeşil ürün ve hizmetlerin geliştirilmesini teşvik ediyor.
- Profesyonelleştirme: Kamu kurumlarının satın alma süreçlerini sürdürülebilirlik perspektifiyle yönetmeleri için eğitim ve rehberlik alması gerekiyor.
- Farkındalık Oluşturma: Hem kamu alıcıları hem de tedarikçiler için sürdürülebilirliğin faydalarının anlatıldığı iletişim stratejileri, daha geniş bir etki yaratıyor.
- Sonuçların Takip Edilmesi ve Değerlendirilmesi: Sürdürülebilir satın alma stratejilerinin etkilerinin sürekli olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekiyor. Elde edilen veriler, gelecekteki satın alma stratejilerinde temel oluşturabiliyor.
ABD satın almada sürdürülebilirliği önceliklendiriyor
Devletlerin satın alma tercihlerinde sürdürülebilirlik önemli bir öncelik haline gelirken, bu dönüşümün uluslararası alanda da etkileri görülmeye başlanıyor. ABD’de Biden yönetimi tarafından duyurulan “Sürdürülebilir Ürünler ve Hizmetler Satın Alma Kuralları” gibi inisiyatifler, sadece ABD içinde değil, dünya genelinde sürdürülebilir ürün ve hizmet talebinin artmasına katkıda bulunuyor.
“Sürdürülebilir Ürünler ve Hizmetler Satın Alma Kuralları”, ABD yönetiminin Aralık 2021’de başlattığı Federal Sürdürülebilirlik Planı’nın bir parçasını oluşturuyor. Bu plan, ABD’nin 2050’ye kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için belirlediği bir dizi amaç ve girişimi içeriyor.
ABD hükümeti, geçtiğimiz yıl 630 milyar dolarlık alımla dünyanın en büyük mal ve hizmet alıcısı konumunda yer alıyor. Hayata geçirilmesi planlanan yasa ile ABD hükümeti, sürdürülebilir ürün ve hizmet alımlarını artırarak tedarik zinciri kaynaklı emisyonları azaltmayı hedefliyor. Bu emisyonlar, yüz binlerce binadan ve araçtan kaynaklanan emisyonların iki katından daha fazlasını oluşturuyor. Bu nedenle, sürdürülebilir ürün ve hizmetlere yönelik talebin artırılması, hükümetin çevresel hedeflerine ulaşma yolunda önemli bir adım olarak kabul ediliyor.
Yasa çerçevesinde ürün ve hizmet seçiminden tedarikçi seçimine kadar olan satın alma süreçlerinde çevresel etkiler ve sürdürülebilirlik kriterlerinin önceliklendirilmesi planlanıyor. Ancak yeni kuralların gerektirdiği şekilde ihtiyaç duyulan ürün veya hizmetlerin temin edilememesi, tedarik sürecinde aksaklık yaşanması, , gereksinimlerin tam olarak karşılanamadığı veya ekonomik olarak makul bir maliyetle sağlanamadığı durumlarda muafiyet sağlanabilecek.
Yeni kurallar ayrıca kurumları PFAS içeren ürünlerin tedarikinden kaçınmaya da yönlendirecek. 1940’lardan bu yana çeşitli endüstriyel ürünlerde kullanılan bir kimyasal madde olan PFAS, gıda ambalajlarında, kumaşlarda, mutfak eşyalarında, yangın söndürme köpüklerinde ve elektronik cihazlarda yaygın olarak kullanılıyor. Ancak doğada bozunmayan PFAS, çevre ve insan sağlığı açısından bir tehdit oluşturuyor.
Devletlerin sürdürülebilir satın alma tercihlerinin artması, çevresel etkileri azaltmanın yanı sıra yeşil ekonomiyi teşvik ediyor ve çevre dostu iş alanları oluşturuyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde geniş çaplı etkiler yaratan bu yaklaşım, çevresel hedeflere ulaşma ve daha sürdürülebilir bir gelecek inşa etme yolunda önemli bir adım olarak görülüyor.