Türkiye’de ve dünyada yapılan araştırmalar, toplumsal cinsiyet eşitliği için harekete geçilmesi gerektiğini gösteriyor.
Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum, WEF) tarafından yayımlanan “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu 2024”, cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik ilerlemenin son derece yavaş olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, mevcut hızda devam edilirse, dünyada tam cinsiyet eşitliğine ulaşılması 134 yıl daha sürecek.
Rapor, 146 ülkeyi “Ekonomik Katılım ve Fırsatlar”, “Eğitim Düzeyi”, “Sağlık ve Hayatta Kalma”, “Siyasi Güçlendirme” olmak üzere dört ana başlıkta inceliyor.
Bu yıl, küresel cinsiyet eşitliği puanı yüzde 68,5 olarak hesaplandı. 2023 yılına kıyasla yalnızca yüzde 0,1’lik bir iyileşme kaydedildi.
İzlanda yüzde 93,5 ile üst üste 15. kez dünyanın en eşitlikçi ülkesi olarak zirvede yer aldı. İzlanda’yı ise Finlandiya, Norveç, Yeni Zelanda ve İsveç takip etti.
Kadınların ekonomik katılımında küresel ortalama yüzde 60,5 seviyesinde kaldı. Üst düzey yönetim pozisyonlarında ise erkek yöneticiler hâlâ büyük çoğunluğu oluştururken, kadın yöneticilerin oranı sadece yüzde 31,7 seviyesinde kalıyor.
Kadınların iş gücüne katılımının en yüksek olduğu ülkeler ise Liberya, Botsvana ve Moldova oldu.
Kadınların siyasi katılımı ise en büyük eşitsizlik alanı olmaya devam ediyor. Küresel çapta, kadınların parlamentodaki temsili yüzde 33 seviyesine ulaşırken, bakanlık pozisyonlarında bu oran çok daha düşük seviyede kalıyor.
WEF raporunda, cinsiyet eşitliğine ulaşmanın ekonomik büyümeye sağlayacağı katkılar vurgulanıyor. Ancak mevcut hızla gidildiği takdirde, toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmanın 2158 yılını bulacağı belirtiliyor.
Raporda hükümetlerin ve özel sektörün, kadınların iş gücüne katılımını artıracak politikaları hızlandırması ve siyasi temsilde kadınların daha fazla yer almasını sağlaması gerektiği belirtiliyor.
AB’de toplumsal cinsiyet eşitliği yavaş ilerliyor
Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü’nün (EIGE) yayımladığı “Cinsiyet Eşitliği Endeksi 2024” raporu ise Avrupa Birliği’nde (AB) toplumsal cinsiyet eşitliği alanında ilerlemenin yavaş olduğunu ortaya koyuyor. Endeks, 100 üzerinden 71 puan alarak önceki yıla göre yalnızca 0.8 puanlık bir artış gösterdi. Rapora göre, kadınların siyasette, iş dünyasında ve toplumsal yaşamda daha fazla yer alması değişimin ana itici gücü olsa da, özellikle istihdam ve ekonomik alanlarda eşitsizlikler devam ediyor. Endekste toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kaydedilen ilerlemede, geçtiğimiz yıldan bu yana 0.8 puanlık bir artış gerçekleştiği görülüyor.
Raporda, İsveç 82 puanla AB ülkeleri arasında en yüksek cinsiyet eşitliği skoruna sahip ülke olurken, Romanya 57.5 puanla en geride kalan ülke konumunda yer alıyor. AB’nin en büyük ekonomilerinden Almanya’nın 72, Fransa’nın 76.1 ve İtalya’nın 69.2 puan aldığı görülüyor.
Kadınların iş gücüne katılım oranı artsa da, sektörlerdeki cinsiyet ayrımı sürüyor. Kadınlar, sağlık ve eğitim gibi düşük maaşlı sektörlerde yoğunlaşırken, erkekler daha yüksek ücretli mühendislik ve teknoloji sektörlerinde çalışıyor. Özellikle çocuk sahibi çiftlerde, kadınların istihdama katılım oranı erkeklere kıyasla 26 puan geride kalıyor.
Rapor, kadınların iş yerlerinde daha fazla taciz ve şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Erkek egemen sektörlerde kadınlara yönelik cinsel taciz vakaları yaygınken, kadınların çoğunlukta olduğu sağlık gibi sektörlerde de üst pozisyonlardaki erkeklerin kadınlara yönelik cinsel tacizi dikkat çekiyor.
Kadınların siyasi karar alma mekanizmalarındaki varlığı artmasına rağmen, AB Parlamentosu’ndaki kadın milletvekili oranı yüzde 39’a gerileyerek önceki yıla kıyasla düşüş gösterdi. Ulusal parlamentolarda ise kadın temsil oranı ortalama yüzde 33 seviyesinde kaldı.
Sağlık alanında ise cinsiyet eşitliğinde ilerleme kaydedilemediği görülüyor. Kadınlar erkeklerden daha uzun yaşasa da, sağlık durumlarının daha kötü olduğu belirtiliyor. Özellikle yaşlı, engelli ve düşük gelirli kadınlar sağlık hizmetlerine erişimde ciddi zorluklar yaşıyor.
Rapor, AB’nin “eşitlik birliği” vizyonuna ulaşmak için daha fazla politika değişikliğine ihtiyaç duyduğunu vurguluyor. Raporda kadınların iş gücüne katılımını artırmanın, ücret eşitsizliğini gidermenin ve şiddetle mücadele politikalarını güçlendirmenin AB’nin öncelikli hedefleri arasında yer alması gerektiğinin altı çiziliyor.
Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımı ve istihdam oranı düşük kaldı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından “İstatistiklerle Kadın 2024” başlığıyla yayımlanan çalışma ise Türkiye’deki kadın nüfusunun demografisini ve eğitim, istihdam ve toplumsal hayattaki durumunu ortaya koyuyor. Açıklanan istatistikler, kadınların yaşam süresinden iş gücüne katılım oranlarına, eğitim seviyelerinden yöneticilik pozisyonlarına kadar birçok alanda mevcut tabloyu gözler önüne seriyor.
Türkiye nüfusunun yüzde 49,98’ini kadınlar, yüzde 50,02’sini ise erkekler oluşturuyor. 2021-2023 dönemine ait verilere göre doğuşta beklenen yaşam süresi kadınlarda 80 yıl, erkeklerde ise 74,7 yıl olarak hesaplanıyor. Buna karşın, sağlıklı yaşam süresi açısından kadınlar dezavantajlı bir konumda bulunuyor. Günlük hayatı kısıtlayan bir sağlık sorunu olmadan geçirilen süre kadınlarda 56,3 yıl iken, erkeklerde 59 yıl olarak ölçülüyor.
Kadınların eğitim seviyesinde ise son yıllarda önemli bir artış yaşanıyor. 25 yaş ve üzeri kadınların ortalama eğitim süresi 2023 yılında 8,6 yıl olurken, 2011’de bu sürenin 6,4yılda kaldığı görülüyor. En az bir eğitim düzeyini tamamlayan kadınların oranı ise 2023 itibarıyla yüzde 87,8’e ulaşıyor.
Yükseköğretim mezunu kadınların oranı da 2008’de yüzde 7,1 iken 2023’te yüzde 22,7’ye çıktı. Eğitimdeki bu ilerlemeye rağmen, erkeklerin eğitim süresi ve yükseköğretim mezunu olma oranı hala kadınların önünde yer alıyor.
Eğitim seviyesindeki artışa rağmen, kadınların iş hayatına katılımı istenen seviyeye ulaşmadı. 2023 verilerine göre, Türkiye’de işgücüne katılım oranı erkeklerde yüzde 71,2 iken, kadınlarda bu oran yüzde 35,8’de kaldı.
Kadınların iş gücüne katılımının ise eğitim düzeyiyle doğrudan bağlantılı olduğu görülüyor. Okuryazar olmayan kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 13,8 iken, yükseköğretim mezunu kadınların oranı yüzde 68,9’a ulaştı. Ancak genel istihdam oranlarına bakıldığında kadınların istihdam oranı yüzde 31,3 ile erkeklerin yarısından daha düşük seviyede kaldı.
Bölgesel olarak incelendiğinde, en yüksek kadın istihdam oranı yüzde 38,9 ile Antalya, Isparta ve Burdur bölgesinde görülürken, en düşük oran yüzde 19,8 ile Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt’te kaydedildi.
Kadınların üst düzey yönetici pozisyonlarındaki temsili, yıllar içinde artış gösterse de erkeklere kıyasla hala oldukça düşük seviyede kalıyor. 2023’te Türkiye’de üst ve orta düzey yönetici pozisyonundaki kadın oranı yüzde 20,6 olarak hesaplanıyor.
Siyasette de benzer bir tablo olduğu görülüyor. 2024 itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı yüzde 19,9 oldu. Kadın büyükelçi oranı ise 2011’de yüzde 11,9 iken 2024’te yüzde 26,9’a yükseldi.
TÜİK verileri, kadınların erkeklere kıyasla daha düşük maaşlar aldığını da ortaya koyuyor. Cinsiyetler arası ücret farkı, eğitim seviyesi yükseldikçe açılıyor. Yükseköğretim mezunu kadınların erkeklerle arasındaki maaş farkı yüzde 17,4 olarak hesaplanırken, lise mezunlarında bu fark yüzde 20’ye kadar yükseliyor.
Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, kadınların yüzde 35,9’u gece yalnız yürürken kendini güvensiz hissettiğini belirtiyor. Erkeklerde ise bu oran yüzde 15,2 seviyesinde kalıyor.
Evde yalnız olduklarında güvensizlik hissedenlerin oranı kadınlarda yüzde 8,4 olurken, erkeklerde yalnızca yüzde 3,1 olarak kaydedildi.
2024 yılına ait istatistikler, Türkiye’de kadınların eğitim seviyesinde önemli ilerlemeler kaydettiğini ancak iş hayatı ve toplumsal hayatta hâlâ ciddi eşitsizliklerle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle kadınların istihdam oranı, yöneticilik pozisyonlarında yer alma ve ücret farkları gibi konular, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına çözüm bekleyen başlıklar arasında yer alıyor.
Yaşlanan nüfus ve kadın istihdamı alanında atılan adımlar Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek
Öte yandan Türkiye’de son yıllarda yaşlı nüfusun oranı hızla artarken, bu değişim iş gücü, sağlık hizmetleri ve toplumsal yapı üzerinde önemli etkiler yaratıyor.
1950’lerden 1990’ların ortasına kadar hızla artan dünya nüfusu, doğal kaynak tüketiminden işsizliğe kadar birçok sorunu beraberinde getirmişti. Ancak günümüzde asıl meselenin, çalışma çağındaki nüfusun azalması ve yaşlı nüfus oranının hızla büyümesi olduğu görülüyor. Türkiye’de 65 yaş ve üzerindeki nüfusun oranı 2024 itibarıyla yüzde 10,6 seviyesine ulaşmış durumda. TÜİK verilerine göre bu oran 2030’da yüzde 13,5’e, 2050’de yüzde 23,1’e ve 2075’te yüzde 31,7’ye çıkacak.
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın (TSKB) “Yaşlanan Dünyada Eşitsizliğe Yer Yok” başlıklı raporu, bu durumun Türkiye’de iş gücüne katılımın azalmasına, sağlık harcamalarının artmasına ve sosyal güvenlik sisteminin daha fazla yük altına girmesine neden olabileceğine dikkat çekiyor. Bu kapsamda yaşlanan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak politikaların ve yatırımların hayata geçirilmesi kritik önem taşıyor.
Rapora göre Türkiye’de 2023 itibarıyla kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 40,8 olarak kaydedildi. Bu oran, son 10 yılda 7 puan artmış olsa da, hâlâ OECD ülkelerinin oldukça gerisinde. Ayrıca kadınlar ile erkekler arasındaki iş gücüne katılım farkı 37,2 puan ile OECD ortalamasının 2,6 katı.
Kadınların iş hayatına katılımını kısıtlayan en büyük etkenlerden biri ise ücretsiz bakım işleri. Türkiye’de çalışma çağındaki kadınların yüzde 58,8’i ev içi bakım yükü nedeniyle iş gücüne katılamıyor. Bu oran, dünyadaki birçok ülkeye kıyasla oldukça yüksek. Ücretsiz bakım işleri yalnızca çocuklarla sınırlı kalmıyor, yaşlanan nüfusun da artmasıyla kadınlar üzerindeki yük daha da büyüyor. Rapor, bu alanda somut adımlar atılmadığı takdirde, kadınların iş gücüne katılımının daha da zorlaşabileceğini belirtiyor.
Kadın istihdamının artırılması için özellikle bakım hizmetleri konusunda ciddi reformlar yapılması gerekiyor. Yaşlı bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, kadınların iş gücüne daha rahat katılımını sağlayabilir. Ayrıca bakım hizmetlerinin profesyonelleştirilmesi yeni iş sahaları açarak ekonomik büyümeye de katkıda bulunabilir.
Diğer yandan, kayıt dışı çalışma da kadınların iş hayatında karşılaştığı önemli bir sorun. Türkiye’de 2023 yılı itibarıyla çalışanların yüzde 27,3’ü kayıt dışı istihdam edilirken, bu oran kadınlarda yüzde 34,4’e kadar çıkıyor. Kayıt dışı çalışan kadınlar, düşük ücret, sosyal güvencesizlik ve iş güvencesizliği gibi birçok riskle karşı karşıya kalıyor. Ortalama yaşam süresi erkeklerden 5,3 yıl daha fazla olan kadınlar, emeklilikte gelir yetersizliği nedeniyle yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalabiliyor.
Kadınların iş gücüne katılımının artırılması, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için kritik bir unsur oluşturuyor. Birleşmiş Milletler 2023 verilerine göre, iş gücüne katılımda cinsiyet eşitliğinin sağlanması, küresel büyüme hedeflerine ulaşmak için gereken verimlilik artış ihtiyacını yüzde 9,5 oranında azaltabiliyor.
Teknolojik gelişmeler ve dijitalleşme de kadınların iş gücüne katılımında önemli bir rol oynuyor. Dijital becerilerin artırılması ve esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması, kadınların ve yaşlı bireylerin iş hayatında kalmasını sağlayabiliyor.
Demografik değişimler, ani krizler gibi sürpriz bir şekilde ortaya çıkmasa da, zamanında önlem alınmazsa uzun vadede büyük ekonomik ve sosyal sorunlar yaratabiliyor. Bugün Güney Kore ve İtalya gibi ülkeler, nüfuslarının yaşlanmasının olumsuz etkileriyle mücadele ediyor. Rapor, Türkiye’nin hâlâ bu süreci en az zararla yönetme şansına sahip olduğuna dikkat çekiyor.
Kadınların iş gücüne katılımının desteklenmesi, yaşlı bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve dijital becerilerin artırılması gibi adımlar atılırsa, Türkiye bu süreci fırsata çevirebilir. Ancak doğru politikaların zamanında hayata geçirilmesi gerekiyor. Rapor, bugün alınacak kararların, Türkiye’nin gelecekte nasıl bir ekonomik ve toplumsal yapıya sahip olacağını belirleyeceğini belirtiyor.