Küresel ekonomi için kritik minerallerin izlenebilirliği önem taşıyor

Küresel ekonomi için kritik minerallerin izlenebilirliği önem taşıyor

Temiz enerjiye geçiş hız kazanırken kritik minerallere olan talebin artması; çevreye, çalışanlara ve yerel topluluklara yönelik riskleri de beraberinde getiriyor.

Elektrikli araçlardan yenilenebilir enerjiye kadar pek çok teknolojinin temelinde kritik mineraller yer alıyor. Bu minerallerin tedarik edilmesi, çevresel ve etik sorunları beraberinde getirirken küresel ticaret açısından da büyük bir belirsizlik yaratıyor.

OECD ve Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency, IEA) tarafından hazırlanan yeni bir rapor, bu sürecin daha güvenilir, şeffaf ve sürdürülebilir hale gelmesi için izlenebilirlik sistemlerinin kritik rolüne dikkat çekiyor.

İzlenebilirlik, bir ürünün kaynağından nihai tüketiciye kadar olan yolculuğunun takip edilmesini sağlayan bir süreç olarak tanımlanıyor. Kritik mineraller söz konusu olduğunda, bu süreç hem çevresel hem de sosyal sorumluluk açısından büyük bir önem taşıyor. Örneğin, kobaltın büyük bir bölümünün çıkartıldığı Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde çocuk işçiliği, insan hakları ihlalleri gibi ciddi sorunlar yaşanıyor. Lityum madenciliği ise su kaynaklarının tükenmesine ve ekosistemlere zarar verilmesine yol açabiliyor. Tedarik zincirinde izlenebilirliğin sağlanması, bu tür sorunları tespit etmek ve önlemek adına büyük önem taşıyor.

Bu doğrultuda birçok ülke, kritik minerallerin tedarik süreçlerini düzenlemek amacıyla yeni yasalar çıkarıyor. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) düzenlediği “AB’nin Kritik Hammaddeler Yasası: Kapsamı ve Yeni Kuralları” panelinde de belirtildiği üzere Avrupa Birliği, 2024 yılında kabul ettiği Kritik Ham Maddeler Yasası ile minerallerin sürdürülebilir tedarik edilmesini sağlamak için kapsamlı bir düzenleme getirdi. ABD ise 2021 yılında yürürlüğe koyduğu “Uygur Zorla Çalıştırmayı Önleme Yasası” ile Çin’in Sincan bölgesinden gelen minerallere sıkı denetimler getirdi. Almanya ve Kanada gibi ülkeler de benzer şekilde tedarik zincirinde insan haklarını ve çevreyi korumaya yönelik düzenlemeler hayata geçirdi. Tüm bu yasal çerçeveler, şirketleri daha şeffaf ve hesap verebilir olmaya zorlarken, izlenebilirlik sistemlerinin önemini artırıyor.

Nitekim Türkiye’de de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından tedarik zinciri güvenliği, stok planlaması, üretim teşvikleri gibi alanları da ele alacak çalışmalar hâlihazırda gerçekleştiriliyor.

Tedarik zincirindeki riskler, dijital çözümlerle azaltılabiliyor

Teknoloji, izlenebilirliği sağlamak için güçlü araçlar sunuyor. Yapay zekâ ve büyük veri analizleri de tedarik zincirindeki düzensizlikleri tespit etmede etkili olabiliyor. Ancak bu sistemlerin etkin çalışabilmesi için uluslararası iş birliği ve standartlaşmış veri paylaşımı büyük önem taşıyor. Madencilik firmalarından elektronik üreticilerine kadar tedarik zincirinin her aşamasındaki aktörlerin, veri paylaşımına açık olması ve belirlenen sürdürülebilirlik kriterlerine uyması gerekiyor. Ayrıca bağımsız denetim mekanizmaları ve sertifikasyon sistemleri ile bu süreçlerin doğrulanması önem taşıyor.

Rapor, blok zinciri gibi yenilikçi çözümlerin, minerallerin menşeini doğrulamak ve tedarik sürecini güvence altına almak için kullanılabileceğine dikkat çekiyor. Örneğin bir pil üreticisi, ham maddelerinin etik madencilikle elde edildiğini blok zinciri sistemleriyle belgelendirebiliyor.

Rapor, özellikle lityum, nikel, kobalt, grafit ve nadir toprak elementleri gibi minerallerin stratejik önemine vurgu yapıyor. Elektrikli araçlar ve yenilenebilir enerji sistemleri için vazgeçilmez olan bu minerallerin büyük bir bölümü, sınırlı sayıdaki ülkelerden sağlanıyor. Örneğin, lityum üretiminin büyük ölçüde Avustralya, Şili ve Arjantin’de yoğunlaşmış olması, bazı ülkeleri tedarik konusunda dışa bağımlı hale getirirken, küresel piyasalarda da büyük dalgalanmalara yol açabiliyor. İzlenebilirlik sistemleri, bu dengesizliği azaltarak daha dayanıklı bir tedarik ağı oluşturulmasına yardımcı olabiliyor.

Paylaş