“Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni Raporu 2025” raporu, şirketlere geleceğe yönelik daha dayanıklı ve kapsayıcı bir büyüme modeli sunuyor.
İklim krizi, kaynak kıtlığı, sosyal eşitsizlikler ve çevresel bozulma gibi tehditler, günümüzde şirketlerin yalnızca kâr odaklı stratejilerle varlıklarını sürdüremeyeceklerini açıkça ortaya koyuyor. Bu bağlamda sürdürülebilirlik, artık gönüllülük esasıyla yürütülen bir kurumsal sosyal sorumluluk faaliyeti değil; şirketlerin uzun vadeli başarısı ve varoluşu için kritik bir zorunluluk haline geliyor.
ERM (Environmental Resources Management) tarafından yayımlanan “Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni Raporu 2025” raporu, iş dünyasına bu yeni dönemde rehberlik edecek kapsamlı bir çerçeve sunuyor. Rapor, şirketlerin yalnızca çevresel zararları azaltmakla değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal açıdan da olumlu etkiler yaratarak sistemik bir değer üretmeleri gerektiğini vurguluyor.
Rapor kapsamında ERM’nin sunduğu “Değer üçgeni” yaklaşımı, sürdürülebilirliği iş değeri, sistemik değer ve toplumsal değer olmak üzere üç boyutta ele alan yenilikçi bir model olarak öne çıkarıyor.
İş değeri kapsamında şirketlerin finansal başarısı, büyüme kapasitesi, risk yönetimi ve yatırımcı güveni gibi unsurlar ele alınıyor. Geleneksel anlamda ölçülen kârlılık, rekabet avantajı ve operasyonel verimlilik bu kategoride yer alıyor.
Sistemik değer ise şirket faaliyetlerinin ekosistemler, sektörler, tedarik zincirleri ve politika ortamı üzerindeki etkilerini kapsıyor. Sistemik değer, daha kolektif bir yarar anlayışını ifade ediyor; iş dünyasının sistemsel değişimlere nasıl katkı sağladığını sorguluyor.
Öte yandan toplumsal değer, insan yaşamı üzerindeki doğrudan etkileri ifade ediyor. Eşitlik, kapsayıcılık, toplulukların refahı, çalışan hakları, tüketici güvenliği ve yerel kalkınma gibi konular bu kategoriye giriyor.
Bu üç değer türü, şirketlerin yalnızca sürdürülebilirlik beyanlarında bulunmalarını değil, bu alanlarda somut ve ölçülebilir sonuçlar üretmelerini gerektiriyor. Rapor, gerçek anlamda sürdürülebilirliğin ancak bu üç değerin birlikte optimize edilmesiyle mümkün olabileceğine dikkat çekiyor.
Değer üçgeninde çeşitli fırsatların yanı sıra zorluklar da bulunuyor
“Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni 2025” raporu, sürdürülebilirlik dönüşümünün önündeki bazı temel engelleri; şirketlerin stratejileriyle uyumlu hedef belirleme eksikliği, ölçüm ve değerleme araçlarının yetersizliği ile politika ve regülasyon uyumu olarak sıralıyor.
Rapora göre pek çok şirket, sürdürülebilirlik hedeflerini belirlerken bunları ana iş stratejileriyle entegre edemiyor. Dolayısıyla rapor çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) hedeflerinin, şirketlerin uzun vadeli iş planlarıyla entegre edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Öte yandan hangi göstergelerin gerçekten değer yarattığını tespit etmekte güçlük çekiliyor. Rapor, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını daha iyi değerlendirebilmek için yeni metriklere ve karşılaştırmalı analiz araçlarına ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Zira mevcut finansal raporlamalar çoğunlukla çevresel ve toplumsal katkıları görünür kılmakta yetersiz kalıyor.
Bununla birlikte yasal çerçeveler ve sürdürülebilirlik standartları ülkeden ülkeye büyük farklılık gösteriyor. Bu da küresel ölçekte faaliyet gösteren şirketlerin uyum süreçlerini karmaşık hale getiriyor. Rapor, uluslararası standartların uyumlu hale getirilmesi ve politika yapıcılarla iş dünyası arasında daha güçlü bir iş birliği yapılmasını öneriyor.
Şirketler bu modelden nasıl faydalanabilir?
ERM’nin raporu, şirketlerin bu üç değer eksenini nasıl uygulamaya koyabileceklerine dair somut öneriler de sunuyor.
Bu kapsamda şirketlerin, tedarik zincirinden müşteri etkileşimlerine kadar tüm süreçlerinde hangi tür değeri nerede ve nasıl yarattıklarını haritalamaları öneriliyor. Böylelikle yatırım yapılan projelerin yalnızca finansal değil, toplumsal ve sistemsel etkileri de görünür hale geliyor.
Öte yandan müşteriler, çalışanlar, yatırımcılar ve toplumla sürdürülebilirlik üzerine açık diyaloglar kurmak, şirketlerin bu süreci daha şeffaf ve etkili yönetmesine yardımcı oluyor. Rapor, özellikle çalışan katılımının sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik rol oynadığını vurguluyor.
Değer üçgeninde sektörel uygulama örnekleri arasında neler yer alıyor?
Rapor, bazı sektörlerin değer üçgeni modelini nasıl uygulayabileceğine dair örnekler de sunuyor.
Enerji sektöründe yenilenebilir enerji yatırımları sayesinde sistemik değer yaratılırken, enerjiye erişimin artırılmasıyla toplumsal değer de sağlanabiliyor. Aynı zamanda enerji maliyetlerinin düşürülmesi, iş değeri açısından avantaj sağlıyor.
Perakende sektöründe ise etik temellere uygun tedarik zincirleri, karbon ayak izinin azaltılması ve adil ücret politikaları sayesinde üç değerin dengeli bir şekilde yönetilmesini mümkün kılıyor.
İnşaat ve gayrimenkul sektöründe yeşil binalar hem enerji verimliliği sağlayarak çevresel etkileri azaltıyor hem de sağlıklı yaşam alanları sunarak toplumsal fayda yaratıyor.
Değer üçgeninde finans sektörü önemli etki yaratıyor
Raporun bir diğer önemli bölümü ise finans sektörüyle ilgili. Bankalar, yatırım fonları ve sigorta şirketleri, hangi projelerin gerçekten değer yarattığını ayırt etmekte kilit rol oynuyor. Yeni dönemde yatırım kararları yalnızca getiriye değil, aynı zamanda yarattığı sosyal ve çevresel etkilere göre de değerlendiriliyor.
Özellikle “etki yatırımı (impact investing)” kavramı, bu üçlü değer sisteminin finansal boyutta hayata geçirilmesinde temel araç olarak görülüyor. Sürdürülebilirlik kriterlerine göre şekillenen kredi skorlamaları ve yatırım analizleri, şirketlerin yatırımlarını önemli ölçüde etkileyebiliyor.
Yeni bir liderlik anlayışı önemli rol oynuyor
Değer üçgeni modeli, liderlerden klasik yönetim anlayışının ötesine geçmeleri gerektiğine dikkat çekiyor. Rapor, sürdürülebilirliğin artık yalnızca bir yöneticinin sorumluluğu değil; tüm organizasyon yapısına işlenmesi gereken bir kültürel yaklaşım olması gerektiğini vurguluyor.
Rapor, bu doğrultuda liderlerin sadece kısa vadeli kazançlara değil, uzun vadeli etkilere odaklanan stratejik bakışa odaklanmalarını, sürdürülebilirlik deneyimi olan ekiplerin veri analiz becerisi ve sistemsel düşünce kapasitesinin artırılması ve farklı sektör ile disiplinlerle etkin iş birliğinin kurulması gerektiğini öneriyor.