Türkiye için yeşil hidrojen, SKDM'ye uyum sürecinde stratejik rol oynuyor

Türkiye için yeşil hidrojen, SKDM'ye uyum sürecinde stratejik rol oynuyor

EY’nin raporu, SKDM’nin Türkiye’ye etkilerini ve bu süreçte yeşil hidrojenin sağlayabileceği avantajları ele alıyor.

Avrupa Birliği’nin (AB) iklim değişikliğiyle mücadelede attığı önemli adımlardan biri olan 55’e uyum(Fit for 55) planı kapsamındaki Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), sadece AB’yi değil, aynı zamanda AB ile yoğun ticaret yapan ülkeleri de yakından ilgilendiriyor. Türkiye ise AB ile güçlü ekonomik bağları nedeniyle bu düzenlemeden en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor.

2026’dan itibaren yürürlüğe girmesi beklenen SKDM uygulaması, Türkiye gibi AB’ye ihracat yapan ülkeleri düşük karbonlu üretim yöntemlerine yönlendiriyor. Bu noktada düşük karbonlu veya karbon nötr enerji kaynakları hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor ve yeşil hidrojen, Türkiye için büyük bir fırsat olarak öne çıkıyor.

Hidrojen, enerji taşıyıcısı olarak uzun süredir biliniyor ancak üretim yöntemine göre çevresel etkileri değişiyor. Gri hidrojen fosil yakıtlardan elde edilen ve karbon salımı yüksek bir kaynak iken, mavi hidrojen karbon yakalama teknolojileriyle destekleniyor ancak yine fosil kaynaklara bağlı kalıyor. Öte yandan yeşil hidrojen ise yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak suyun elektroliziyle üretiliyor ve karbon emisyonu sıfıra yakın seviyede gerçekleşiyor. Bu nedenle yeşil hidrojen, hem sürdürülebilirlik hedefleriyle örtüşüyor hem de SKDM gibi karbon odaklı düzenlemelere uyum açısından stratejik önem taşıyor.

Ernst & Young’ın (EY) “Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması kapsamında Türkiye’de yeşil hidrojene bakış” raporu, özellikle demir-çelik sektörü gibi enerji yoğun alanlarda, yeşil hidrojen kullanımıyla üretimde karbon ayak izinin düşürülmesinin, SKDM’nin mali yükünden kaçınmak açısından kritik olabileceğine dikkat çekiyor.

SKDM kapsamında karbon maliyetlerinin hesaba katılması, Türkiye’den AB’ye yapılan ihracatın maliyetini artırabilir. Ancak yeşil hidrojen gibi düşük karbonlu çözümlere geçilmesi, bu maliyetleri azaltarak ihracatçıların rekabet gücünün korunmasına yardımcı olabilir.

Rapor, Türkiye’nin sahip olduğu doğal kaynaklar sayesinde yeşil hidrojen üretimi için oldukça avantajlı bir konumda yer aldığına dikkat çekiyor. Özellikle güney ve batı bölgelerinde güneş enerjisi, Ege ve Marmara’da rüzgâr enerjisi açısından yüksek potansiyele sahip bu kaynaklar, elektroliz yoluyla yeşil hidrojen üretiminde kullanılabiliyor.

Yatırım ve politika açısından Türkiye hangi adımları atmalı?

Türkiye, 2030’a kadar 2 GW ve 2035’e kadar da 5 GW elektroliz kapasitesine sahip olmayı hedefliyor. Ancak EY’nin raporu, bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için önemli altyapı ve yatırım ihtiyaçları bulunduğuna dikkat çekiyor.

Rapor, Türkiye’nin bu alanda ilerleyebilmesi için çeşitli başlıklara odaklanması gerektiğini vurguluyor:

  • Türkiye’nin 2023’te yayımladığı “Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası” önemli bir yol haritası sunsa da, rapora göre belirlenen stratejilerin uygulama detayları, hedefleri ve destek mekanizmalarının daha net bir şekilde tanımlanması gerekiyor.
  • Yenilenebilir enerjiye dayalı hidrojen üretimi için yatırımcıların desteklenmesi önem taşıyor. Dolayısıyla Ar-Ge teşvikleri, üretim sübvansiyonları ve ihracat kredileri gibi mekanizmaların devreye sokulması gerekiyor.
  • Rapor, hidrojenin sadece ihraç edilmesi gereken bir ürün değil, Türkiye’deki ağır sanayi, ulaşım ve enerji sektörlerinde de hidrojenin kullanımının artırması gerektiğini ifade ediyor.
  • AB başta olmak üzere farklı ülkelerle yapılacak enerji iş birlikleri, teknoloji transferi ve finansmana erişimi kolaylaştırabileceğine dikkat çekiliyor.

Rapor, AB’nin çevresel düzenlemelerinin Türkiye için hem bir risk hem de bir dönüşüm fırsatı barındırdığını belirtiyor. Rapora göre eğer Türkiye, yeşil hidrojen gibi temiz teknolojilere yatırım yapar, doğru politikaları uygular ve altyapısını hazırlarsa, Avrupa ile ticaret hacmini sürdürebilir hem de enerji dönüşümünde bölgesel bir lider olabilir.

Bu süreçte kamu-özel sektör iş birliği, stratejik yatırım planlaması ve uluslararası diyalog kritik rol oynuyor. Rapor, Türkiye’nin enerji geleceğinde yeşil hidrojenin yerini ne kadar sağlamlaştırabileceğinin bugünden atılacak adımlara bağlı olduğunu ifade ediyor.

Yerli üretim Türkiye’yi rekabette öne çıkarabilir

Hidrojenin etkin bir şekilde kullanılabilmesi için üç temel aşama öne çıkıyor: Üretim, kullanım ve depolama. Hidrojen üretiminde maliyet verimliliğinin sağlanması, kullanımda sektörel entegrasyonun artırılması ve depolamada yenilikçi çözümler geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle depolama, hidrojenin doğası gereği zorluklar barındırdığı için özel teknolojik altyapılar gerektiriyor.

İstanbul Sanayi Odası tarafından “Hidrojen Ekonomisinde Türkiye’nin Rolü” başlığı ile düzenlenen Yeşil Gündem Sohbetleri’nin 13’üncüsü, hidrojen ekonomisinin gelişimi için Türkiye’nin kendi bilgi altyapısını oluşturması, yerli teknolojilere yatırım yapması ve üniversiteleri sürece entegre etmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Panele buradan ulaşabilirsiniz.

Paylaş