“AB'nin Kritik Hammaddeler Yasası: Kapsamı ve Yeni Kuralları" paneli gerçekleştirildi

“AB'nin Kritik Hammaddeler Yasası: Kapsamı ve Yeni Kuralları" paneli gerçekleştirildi

Panelde, AB ile ticari ilişkileri etkileyebilecek yasaya ilişkin farkındalığın artırılması amaçlandı.

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO), Avrupa İşletmeler Ağı Projesi – Avrupa Birliği (AB) Seminerleri kapsamında düzenlediği “AB’nin Kritik Hammaddeler Yasası: Kapsamı ve Yeni Kuralları” paneli İSO Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi.

İSO Genel Sekreteri Haktan Akın’ın açılış konuşmasını yaptığı panelin moderatörlüğünü Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası üstlenirken Bilgi Üniversitesi DTÖ Kürsüsü Dr. Öğr. Üyesi N. Pınar Artıran, İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) Genel Sekreteri Dr. Selahattin Armağan Vurdu, Straife AB Direktörü Cecilia Thorn ve Türkiye Kritik Ham Madde İnisiyatifi Kurucusu Sait Uysal konuşmacı olarak yer aldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan İSO Genel Sekreteri Haktan Akın, “COVID-19 pandemisi ve yaşanan savaşlar nedeniyle özellikle enerji, teknoloji ve sağlık alanlarında kritik hammadde tedarik zincirleri zarar gördü. Öte yandan iklim değişikliği, artan maliyetler, kaynak yetersizliği gibi nedenler bizlere, karbon salımlarımızı azaltmak, üretimde çevre dostu enerji kullanımını artırmak ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak konularında ciddi sorumluluklar yüklüyor. Son yıllarda daha fazla gündeme gelen yeşil ve dijital dönüşüm hedefleri de bu nedenle büyük önem arz ediyor. Dolayısıyla sanayi işletmelerinin bütün süreçlerini en az maliyetle ve kesintisiz sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları hammaddenin zamanında ve gerektiği kadar arzı kritik hale geliyor” dedi.

Kritik Hammaddeler Yasası’nın Türkiye için fırsatlar barındırdığına da dikkat çeken Akın, “Avrupa Birliği kritik ve stratejik olarak adlandırdığı hammaddeleri güvenli ve sürdürülebilir şekilde tedarik etmeyi hedefliyor. Öte yandan rezerv açısından kendisi çok yeterli olmadığı için Çin, Rusya, Brezilya, Güney Afrika ve Arjantin gibi ülkelere karşı da bağımlılığını azaltmak için stratejik hedefi doğrultusunda ilerliyor. Bu gelişme şüphesiz ki, Avrupa Birliği’nin tedarik zincirinde ve kritik hammaddeler listesi içinde yer alan borun %99’unu, antimonun %63’ünü, feldspatın %51’ini karşılayan ülkemiz için de büyük önem taşıyor. Biz bu süreci iyi değerlendirebilirsek, önümüzde önemli fırsatların olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Çevresel, sosyal ve yönetişimsel üretim büyük önem taşıyor

Bilgi Üniversitesi DTÖ Kürsüsü Dr. Öğr. Üyesi N. Pınar Artıran, iş birliğinin önemine dikkat çekerek “2023 yılında IMF’nin yayımlamış olduğu rapor gösteriyor ki, dünya genelinde kritik hammaddeler konusunda ciddi bir yarış yaşanıyor. Ayrıca rapor bizlere, kritik hammaddeler olarak nitelendirdiğimiz lityum, nikel ve kobalt gibi maddeler konusunda hiçbir ülkenin tek başına bu yükün altından kalkamayacağını gösteriyor. Özellikle bugünlerde gerçekleşen Davos Dünya Forumu’nda en çok öne çıkan konu iş birlikleri konusu oldu. Örneğin lityum özelinde bakacak olursak bugün hayatımızın olmazsa olmazı birçok teknoloji ürününde bulunuyor ve özellikle 2050 yılında bu hammaddeye talebin artması öngörülüyor. Bu tip hammaddelere sahip olmayan ülkeler, artık endüstrileşmenin giderek zorlaşacağı bir döneme doğru yol alıyor. Avrupa Birliği bir Kritik Hammaddeler Kulübü yaratmaya çalışıyor. Halihazırda da bununla ilgili görüşmeler gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla hepimiz iş birliği yapmalıyız” dedi.

Çevresel, sosyal ve yönetişimsel standartlara uygun üretimin önemini vurgulayan Artıran, “Avrupa Birliği’nin Kritik Hammaddeler Yasası’na baktığımızda içeriğinde çok fazla koşul olduğunu görüyoruz. Örneğin Yeşil Mutabakat’a son 4-5 senedir sürekli Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması üzerinden baktık ve bunun ne kadar karmaşık bir iş olduğunu; şirketlerin raporlaması, üretim süreçlerini yenilemesi gerektiğini o süreçte öğrendik. Kritik Hammaddeler Yasası da bundan hiç farklı değil. O yüzden burada altını tekrar tekrar çizmek istiyorum. Şirketler, kendi uyum yöneticileriyle birlikte bundan sonra AB pazarına ihraç edecekleri herhangi bir kritik hammadde materyalinin, AB’nin sadece endüstriyel standartlarına değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve yönetişimsel standartlarına uygun üretim yapması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Avrupa’nın her mevzuatı Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor

İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) Genel Sekreteri Dr. Selahattin Armağan Vurdu ise panelde şu değerlendirmelerde bulundu:

“Her ülkenin bundan sonra dünya ekonomi-politiğinde nerede duracağını tespit etmesi ve bu doğrultuda hareket etmesi önem taşıyor. Kritik Hammaddeler Yasası’na da bu perspektiften bakmak gerekiyor. Avrupa’nın dünya ticaretinde birtakım şeyleri zorladığını ve rekabetçilik konusunda şirketlerin kendi yapılanmalarını gözden geçirmeleri gerektiği bir dönemdeyiz.”

“Kritik hammaddeler konusuna makro bir düzeyde bakacak olursak; ülkelerin dünya ekonomisinde nerede olacaklarını, bu yönde oluşturdukları politikalar belirleyecek diyebiliriz. AB’nin bölge olarak ekonomik büyüklüğüne baktığımız zaman, 100 trilyon dolarlık dünya gayrisafi mili hasılasının %16’sını temsil eden bir gruptan söz ediyoruz. Dünya ticaretinin ise %14-15’ini, dünyadaki karbon salımının da %70’ini temsil eden 450 milyonluk nüfustan bahsediyoruz. Türkiye, ihracatının %40’ını AB’ye gerçekleştirdiği için ortaya koyulan her mevzuat bizi yakından ilgilendiriyor.”

Kritik Hammadeler Yasası ile Avrupa, Çin’e bağımlılığını azaltmayı hedefliyor

Kritik Hammaddeler Yasası’nın stratejik önemine değinen Straife AB Direktörü Cecilia Thorn, “Kritik Hammaddeler Yasası’nı, ABD’nin Enflasyon Azaltma Yasası’na yönelik bir yanıt olarak nitelendirilebiliriz. Bu yasa ile AB, kritik hammaddeler meselesinde Çin’e olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyor. Yeşil Mutabakat’ın da ana hedeflerinden birisi AB’ye yatırım çekmek ve yeni yeşil ekonomiye geçişi gerçekleştirmekti. Çünkü ABD’nin Enflasyonu Azaltma Yasası’nın Yeşil Mutabakat’a göre finansman açısından daha cazip olduğu; düzenleme, planlama ve işlemeyi AB’ye göre daha fazla azalttığı göz önünde bulundurulduğunda AB menşeili şirketlerin özellikle yeşil dönüşüm kapsamındaki yatırımlarının ABD’ye kayacağı endişesi ön plana çıkıyor. Yani tüm bu önlemler, uluslararası şirketleri Avrupa’ya yatırım yapmaya çekme amacını taşıyor. Bu; kritik hammadde, enerji ihtiyacı ve diğer tür ihtiyaçlar söz konusu olduğunda, aslında Çin’e olan bağımlılığın azaltılması ve belirli ülkelere olan stratejik bağımlılığın azaltılmasıyla ilgili. Böylece Avrupa tek bir bölgeye, tek bir ülkeye bağlı kalmayacak. Yani bu çerçevede Avrupalı olmayan şirketler için büyük fırsatlar bulunuyor” dedi.

Thorn, 2024’te gerçekleşecek seçimlere de dikkat çekerek “2024’te ABD’de seçimler gerçekleştirilecek. Bunun yanı sıra Avrupa Parlamentosu’nda da seçimler gerçekleştirilecek ve bu doğrultuda Avrupa Komisyonu’nda da değişiklikler yaşanacak. Bütün bu seçimlerin, bu alanlardaki trendleri şekillendireceğini düşünüyoruz. Bununla birlikte tüzüklerin, seçim sonrasında parlamentoya gelecek yeni siyasetçiler ile bir değişim geçirebileceğini de öngörüyoruz. Ancak önümüzdeki 5 yıllık süreçte odağımız kesinlikle sürdürülebilirlik olacak. Sürdürülebilirliğin yanı sıra rekabetçilik de çok önem kazanacak” ifadelerini kullandı.

“Türkiye’nin kendi potansiyelini ortaya çıkarması lazım”

Dünyada yeni bir endüstri devriminin yaşandığını belirten Türkiye Kritik Ham Madde İnisiyatifi Kurucusu Sait Uysal “Dördüncü endüstri devrimini yaşadığımızı düşünüyorum. Neden dördüncü endüstri devrimi? 18. yüzyıla kadar dünyanın ortalama büyümesi veya ülkelerin ortalama büyümesi %6 civarındaydı. 20. yüzyıla geldiğimiz zaman, örneğin Amerika’nın ortalama büyümesinin 32 yılda 2 katına çıktığını görüyoruz. Bir ülkenin 2 katı büyümesi, bir önceki dönemde 12 yüzyıl sürüyormuş. Dolayısıyla hızlı büyümenin gerçekleştiği dönemlere endüstri devrimi diyoruz ve genelde bunlar da bazı sonuçlar doğuruyor. En temel sonuç da gücün el değiştirmesi. Şimdi içinde bulunduğumuz durum da böyle bir şey. Bu güç doğuya da kayabilir, batıya da. Batı burada güçlü kalmak isteyecek ve elindeki finansman kaynaklarını kullanacaktır. Türkiye’nin de kendi potansiyelini ortaya çıkarması lazım” dedi.

Panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.

 

Panelin tamamını buradan izleyebilirsiniz.

 

Paylaş