,

İklim finansmanı tartışmalarında küresel uzlaşı arayışı devam ediyor

İklim finansmanı tartışmalarında küresel uzlaşı arayışı devam ediyor

COP Başkanlığı tarafından paylaşılan nihai metin taslağında finansman miktarının belirsiz bırakılması tartışma yarattı.

Azerbaycan’ın ev sahipliğinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı’nın (COP29), müzakere sürecinde yaşanan tartışmalar nedeniyle beklenenden daha uzun sürmesi bekleniyor. Zirve, gelişmekte olan ülkelerin talep ettiği iklim finansmanı konusunda net bir uzlaşı sağlayamadan sona doğru yaklaşırken, yayımlanan nihai metin taslağı küresel iklim mücadelesinde hayal kırıklığı yarattı.

COP29’un ana gündem maddelerinden biri, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele etmeleri ve ekonomilerini karbondan arındırmaları için ihtiyaç duydukları finansmanın sağlanmasıydı. Bu ülkeler, toplamda 1,3 trilyon dolar talep ederken, zirve boyunca sıkça 1 trilyon dolarlık bir finansman hedefi tartışıldı. Ancak COP Başkanlığı’nın yayımladığı taslak metinde net bir hedef belirlenmemesi ve miktarın muğlak bırakılması tepkiyle karşılandı.

Metinde gelişmekte olan ülkelerin de bağışçı olarak katkıda bulunmasına dair öneriler yer alsa da ayrıntılara yer verilmedi. Bununla birlikte iklim değişikliği nedeniyle oluşan kayıp ve hasarların karşılanması için hibe taahhütleri önerildi ancak bu taahhütler de net bir şekilde tanımlanmadı.

Taslak metinde iki farklı yaklaşım sergileniyor

Taslak metin, iklim finansmanı hedefi konusunda iki temel seçenek sunuyor. Bu seçenekler, gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkelerin görüş ayrılıklarını da net bir şekilde yansıtıyor. Birinci seçenek, gelişmekte olan ülkelerin taleplerine odaklanırken, ikinci seçenek, gelişmiş ülkelerin önerilerini temel alıyor.

Birinci seçeneğe göre, yıllık finansman hedefi 2025’te başlayıp 2035’e kadar kademeli olarak artırılacak şekilde devam ediyor. İkinci seçenek ise 2035 yılına kadar ulaşılması gereken tek bir toplam hedef belirliyor. Böylelikle gelişmiş ülkelere bu hedefe ulaşmak için daha uzun bir hazırlık ve uygulama süreci tanınıyor.

Birinci seçenek, finansmanın yalnızca gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere aktarılmasını öngörüyor. Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerin gönüllü olarak finansman sağlamasına da izin veriliyor ancak bu katkılar ana hedefe dahil edilmiyor.

İkinci seçenek ise, finansmanın kamu ve özel sektör kaynakları ile yenilikçi yöntemlerden sağlanmasını öneriyor. Bu kaynaklar; ikili ve çok taraflı kanallardan, hatta uçak bileti veya finansal işlemlerden sağlanacak vergiler gibi yenilikçi yolları da kapsıyor. Ancak bu geniş çerçeve, karbon piyasalarından elde edilen gelirlerin de dahil edilmesi endişesini beraberinde getiriyor.

Metinde, finansmanın yalnızca gelişmekte olan ülkelere sağlanması gerektiği konusunda genel bir fikir birliği bulunuyor. Ancak az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletleri gibi savunmasız ülkelerin ne ölçüde önceliklendirilmesi gerektiği hâlâ belirsizliğini koruyor.

Emisyon azaltımında geri adım atıldı

COP29 kapsamında karbon emisyonlarının nasıl azaltılacağına dair yeni taslak metinler de COP Başkanlığı tarafından açıklandı. Ancak bu metinler, ülkelerin enerji geçişi gibi konuları hangi müzakere başlığı altında ele alacağına dair kesin bir karar sunmuyor. Zirvenin bitmesine az bir süre kalmasına rağmen, bu kritik karar da henüz netleşmedi.

Karbon azaltımıyla ilgili görüşmelerin bir diğer ayağı olan ancak yasal bağlayıcılığı olmayan Azaltma Çalışma Programı’nın (Mitigation Work Programme) taslağında ise öncesinde belirlenen hedeflerden önemli ölçüde geri adım atıldı. Metin, on sayfadan üç sayfaya düşürüldü ve fosil yakıtlardan uzaklaşma, yenilenebilir enerjinin üç katına çıkarılması gibi hedeflerin yanı sıra, 2025’te sunulması gereken yeni Ulusal Katkı Beyanları için getirilen zorunluluklar tamamen metinden çıkarıldı.

Bu hedefler, geçen yıl Dubai’deki COP28’de kabul edilen Küresel Durum Değerlendirmesi (Global Stocktake) müzakerelerinde yer alan bölümlerde yer almaya devam etse de bu taslaklarda “fosil yakıt geçişi” gibi ifadeler ya sınırlı bir şekilde yer alıyor ya da tamamen metin dışında bırakılmış durumda.

G20’de yayımlanan bildiri, henüz beklenen adımların atılmasını sağlayabilmiş değil

Geçtiğimiz günlerde COP29 zirvesine paralel olarak gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesi’nde iklim finansmanına dair oy birliği ile onaylanan nihai bildiri yayımlandı. Ancak G20 liderlerinin yayımladığı bildiride de iklim finansmanı konusundaki taahhütleri sınırlı kaldı.

Bildiride, iklim değişikliğiyle mücadelede “güçlendirilmiş çok taraflılık” vurgusu yapılarak, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris İklim Anlaşması kapsamında 1,5°C hedefini koruma kararlılığı yinelenmiş ve bu hedef doğrultusunda, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma çabalarını artırmaları gerektiği vurgulandı.

Liderler, Küresel Durum Değerlendirmesi çerçevesinde ülkelerin ulusal iklim planlarını güncellemesi ve Paris İklim Anlaşması’na uygun hale getirmesi zorunluluğuna dikkat çekti. Bildiride, ülkelerden 2024’ün şubat ayına kadar emisyon azaltım hedeflerini 1,5°C sınırına uyumlu bir şekilde yenilemeleri talep edildi. COP28 zirvesinde mutabık kalınan konulara da atıf yapılarak, fosil yakıtlardan kademeli olarak uzaklaşılması ve yenilenebilir enerji üretiminin üç katına çıkarılması yönünde çağrı yapıldı.

Bildiride, Yeni Kolektif Niceliksel Hedef (New Collective Quantified Goal on Climate Finance, NCQG) çerçevesinde somut bir miktar belirtilmedi. Ancak iklim finansmanının hızla artırılması gerektiği açık bir şekilde ifade edildi. Küresel finans kurumlarının reforma tabi tutulması ve borç yapılandırmalarının daha verimli hale getirilmesi gerektiği vurgulanırken, fonların etkin dağıtımı ve kullanımına ilişkin düzenlemelerin önemine değinildi.

Liderler, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği etkilerine uyum sağlama ve düşük karbonlu kalkınma hedeflerini gerçekleştirmeleri için daha fazla mali destek alması gerektiğini belirtti. Bildiride, iklim finansmanında mevcut eşitsizliklerin giderilmesi gerektiği aktarılırken bu bağlamda uluslararası finans kuruluşlarının yeniden yapılandırılması çağrısı yapıldı ve “Bakü’de başarılı bir NCQG sonucuna ulaşmayı dört gözle bekliyoruz” ifadeleri yer aldı.

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Yöneticisi Simon Stiell, G20 tarafından yayımlanan bildiriyi olumlu karşılamış ve “G20 liderleri, COP29’daki müzakerecilere Bakü’den eli boş dönmeme talimatı verdi” diyerek bu hedefin tüm ülkelerin ortak çıkarına olduğunu vurguladı. Ancak COP29’da sahadaki birçok yetkili ve kampanya grubu bu bildiriyi yetersiz buldu. Nitekim bildiri, COP29 Başkanlığı tarafından paylaşılan taslak metinde olduğu gibi sahadaki birçok yetkili ve kampanya grubu tarafından yetersiz bulundu.

Çin ve Hindistan’ın “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde bulunması tartışma yarattı

Öte yandan COP29’da hangi ülkelerin “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde bulunduğu da tartışma yarattı.

Zira COP29 zirvesinde Çin ve Hindistan’ın hâlâ gelişmekte olan ülke kategorisinde değerlendirilmesi, yoksul ülkelerden gelen delegeler arasında tepkiye neden oldu. 1992 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yapılan sınıflandırmanın artık güncelliğini yitirdiğini savunan birçok delege, bu iki ülkenin dünyanın en yoksul ülkeleriyle aynı kategoride yer almaması gerektiğini belirtti.

Çin ve Hindistan’ın mevcut statüleri, bu ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma veya yoksul ülkelere finansal destek sağlama konusunda resmi bir yükümlülük taşımadığı anlamına geliyor. Hatta bu ülkeler teknik olarak iklim finansmanı alma hakkına da sahip bir konumda bulunuyor.

Çin, dünyanın en büyük sera gazı emisyonu üreticisi ve ikinci büyük ekonomisi olmasına rağmen, iklim finansmanı sağlama konusunda herhangi bir resmi yükümlülük taşımıyor. Bununla birlikte Çin, iklim finansmanı kapsamında yapılan yardımları genellikle kabul etmiyor. Hindistan ise dünyanın beşinci büyük ekonomisi olarak kabul ediliyor ancak kişi başına düşen gelirin düşük olması nedeniyle iklim finansmanı almayı talep ediyor.

Bazı uzmanlar, Çin ve Hindistan’ın gelişmiş ülkelerle aynı düzeyde sorumluluk alması gerektiği yönündeki taleplerin, müzakerelerdeki güveni sarsabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

 

 

Paylaş