Yeni yayımlanan iki rapor, COP29 zirvesinde ele alınacak iklim uyumu ve enerji geçişi başlıklarını odak noktasına alıyor.
Dünya genelinde giderek artan iklim felaketleri ve aşırı hava olayları, uyum önlemlerinin yetersiz kaldığını gözler önüne seriyor. Küresel sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelere kıyasla 1,5°C eşiğine hızla yaklaşması, iklim uyumuna yönelik acil adımlar atılması gerekliliğini vurguluyor. Ancak Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen uzun vadeli sıcaklık hedeflerini korumak için atılması gereken azaltım adımlarında hala ciddi bir eksiklikler bulunuyor. Bu durum, 29. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP 29) da ana başlıklarından birini oluşturuyor.
UNEP tarafından yayımlanan Uyum Açığı Raporu 2024, ülkelerin iklim uyum planlamasını ve finansmanını yıllık olarak düzenli bir şekilde ele alıyor. Rapora göre, gelişmekte olan ülkeler uyum planlamasında ilerleme kaydederken, uygulamada geride kalıyor. Bunun temel nedenini ise uyum finansmanı için gereken miktar ile sağlanan fonlar arasındaki büyük uçurum oluşturuyor. Finansman eksikliğinin yanı sıra, kapasite geliştirme ve teknoloji transferinin de güçlendirilmesi, uyum eylemlerinin etkinliğini artırmak adına önemli bir gereklilik olarak öne çıkıyor.
İklim uyum planlamasında uygulama ve finansman sorunları devam ediyor
Son yirmi yılda iklim uyum planlamasına verilen önemin ve yapılan yatırımların artmasıyla birlikte, 171 ülke en az bir ulusal uyum planlaması yaptı. Ülkelerin %51’i ikinci bir uyum planı geliştirirken, %20’si üçüncü uyum planı da geliştirdi. Buna karşın, 26 ülkenin henüz herhangi bir ulusal uyum planı bulunmuyor ve 10 ülke de böyle bir plan geliştirmeyi düşünmüyor. Bu ülkelerden yedisi ise iç çatışmalar veya jeopolitik gerilimler nedeniyle yüksek risk taşıyor.
Bununla birlikte uyum uygulamalarında ilerleme yavaş ilerliyor. Ancak iklim değişikliğinin etkilerinin hızla arttığı göz önüne alındığında, uyum uygulamalarına verilen desteğin de hızla artırılması gerekiyor. Paris İklim Anlaşması ve UNFCCC finansal mekanizmaları aracılığıyla uygulanan uyum projelerinin yarısı, sonuçları açısından tatmin edici bulunmuyor ve projelerin uzun vadeli sürdürülebilirliği belirsizliğini koruyor.
Finansman konusunda özel-kamu iş birliği önem taşıyor
Uyum finansman açığının yaklaşık üçte biri özel sektör tarafından finanse edilebilir alanlarda yer alsa da, bu alanlarda özel sektör yatırımını harekete geçirmek için kamu sektörünün finansman sağlayarak riskleri azaltması gerekebiliyor. Uyum finansman açığının üçte ikisi ise kamu sektörü finansmanına ihtiyaç duyan alanlarda bulunuyor. Bu alanlar, genellikle kamu yararı özelliklerine sahip veya sosyal ya da piyasa dışı sektörleri kapsıyor. Dolayısıyla yeterli miktarda kamu finansmanı olmadan birçok ülkenin uyum önceliklerinin gerçekleştirilmesi zor görünüyor.
Jeopolitik gerilimler ve ekonomik belirsizlikler enerji güvenliğini tehdit ediyor
Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency, IEA) tarafından hazırlanan Enerji Görünümü 2024 raporu ise temiz enerji teknolojilerindeki gelişmelere rağmen jeopolitik gerilimlerin tedarik zincirlerini parçalama riski taşıdığını ve gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek sermaye maliyetleri yüzünden geçiş sürecini yavaşlattığına dikkat çekiyor.
IEA raporunda, küresel enerji sistemlerinin daha güvenli ve dayanıklı hale getirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Raporda enerji güvenliği, temiz enerjiye geçişin hızlanması ve enerji piyasalarındaki belirsizlik olmak üzere üç ana tema öne çıkıyor.
Raporda aktarılana göre, 2023 yılında dünya genelinde temiz enerji kapasitesi artışı rekor seviyeye ulaştı; yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu hız kazandı ve bu alandaki yatırımlar yaklaşık 2 trilyon dolara yaklaştı.
2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesinin 4.250 GW’tan 10.000 GW’a ulaşması bekleniyor. Bu artış, COP28’de belirlenen yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma hedefinin gerisinde kalsa da, dünya genelinde hızla artan elektrik talebini karşılayacak seviyeye ulaşıyor. Son beş yılda özellikle güneş enerjisi kapasitesinde büyük bir artış yaşandı; güneş enerjisi kapasitesi dört katına çıkarak 425 GW’a ulaştı. Yıllık üretim kapasitesi ise 1.100 GW’ı aşıyor ve bu büyüme oranı devam ederse, net sıfır emisyon hedeflerine ulaşma yolunda kritik bir başarı elde edilmiş olacak.
Enerji geçişinin temel unsurlarından birini de batarya teknolojilerinin gelişimi oluşturuyor. Lityum-iyon bataryalar bu alanda öne çıkan bir teknoloji olarak dikkat çekiyor. Bu bataryaların maliyetlerinin düşmesi ve gelişmekte olan ülkelere yayılması, enerji dönüşümünü hızlandıracak. Ancak bu geçişi sağlamak için tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi ve güçlendirilmesi gerekiyor; çünkü kritik minerallerin üretimi ve tedariki, halen büyük oranda Çin’e bağımlı durumda bulunuyor.
Politika belirsizlikleri enerji dönüşümünü yavaşlatıyor
Enerji dönüşümünü hızlandıracak yatırımların yapılabilmesi için politika belirsizliklerinin giderilmesi ve sermaye maliyetlerinin düşürülmesi kritik önem taşıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde temiz enerji projelerinin yaygınlaşması önündeki en büyük engeller, yüksek sermaye maliyetleri ve politika belirsizlikleri olarak öne çıkıyor. Rapor, bu ülkelerdeki enerji talebi hızla artarken, yatırım teşviklerinin ve uygun finansman imkanlarının sağlanmasıyla, temiz enerji geçişinde ivmeyi artırabileceğini belirtiyor.
Enerji geçişi hızla ilerlese de, birçok ülkede seçimler ve politika değişiklikleri nedeniyle enerji ve iklim politikalarının geleceği belirsizliğini koruyor. Yüksek yakıt fiyatları, doğal afetlerin etkileri ve maliyet avantajları gibi etkenler, temiz enerjiye olan ilgiyi artırırken, bu değişimlerin kalıcı dönüşümler sağlayıp sağlamayacağı konusu belirsizliğini sürdürüyor.
Sıcaklık seviyesi 2,4 °C’ye ulaşabilir
Raporda mevcut iklim politikalarının sürdürülmesi durumunda, küresel sıcaklık artışının 2100 yılına kadar 2,4 °C’ye ulaşabileceği belirtiliyor. Bu sıcaklık seviyesi ise iklim değişikliği risklerini ve maliyetlerini büyük oranda artırıyor. Ancak fosil yakıt fiyatlarındaki dalgalanmalar, temiz enerji teknolojilerinin giderek daha rekabetçi hale gelmesi ve düşük emisyonlu çözümlerin geliştirilmesi, uzun vadede güvenli ve sürdürülebilir bir enerji geleceği için umut veriyor.
Önümüzdeki süreçte küresel enerji görünümü, çok boyutlu bir çerçevede şekillenmeye devam edecek gibi görünüyor. Rapor, yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımların artırılması, tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi ve gelişmekte olan ekonomilere yapılacak finansal desteklerle, enerji dönüşümünde sürdürülebilir bir ilerleme sağlanabileceğine dikkat çekiyor.