Jeotermal enerji, enerji dönüşümünde önemli rol oynuyor

Jeotermal enerji, enerji dönüşümünde önemli rol oynuyor

IEA’in yeni raporu, teknoloji alanındaki gelişmeler ile jeotermal enerjinin yaygınlaşmasının sağlanabileceğini belirtiyor.

Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency, IEA) tarafından hazırlanan “Jeotermal Enerjinin Geleceği” raporu, teknolojik gelişmelerle birlikte jeotermal enerjinin giderek daha önemli bir enerji kaynağı haline geldiğine dikkat çekiyor.

Raporda, petrol ve gaz sektöründe kullanılan yatay sondaj ve hidrolik kırılma yöntemleri gibi yeni teknolojilerin, jeotermal enerjiyi güneş panelleri ve rüzgâr enerjisi gibi yenilikçi bir enerji kaynağı haline getirebileceği belirtiliyor. Ayrıca, geleceğin elektrik ve ısı sistemlerinde temiz ve sürekli bir enerji kaynağı olarak jeotermalin kilit bir rol oynayabileceği vurgulanıyor.

Günümüzde jeotermal enerji, küresel enerji talebinin yüzde 1’inden daha azını karşılıyor ve kullanımı Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İzlanda, İtalya, Endonezya ve Kenya gibi yüksek kaliteli kaynaklara kolay erişimi olan ülkelerle sınırlı kalıyor.

Ancak rapora göre, teknolojik gelişmeler ve proje maliyetlerinin düşmesiyle, jeotermal enerji 2050 yılına kadar küresel elektrik talebindeki artışın yüzde 15’ini karşılayabilir. Bu durum, dünya genelinde 800 GW’a kadar jeotermal güç kapasitesinin maliyet etkin bir şekilde devreye alınabileceği ve bu kapasitenin ABD ile Hindistan’ın toplam elektrik talebine eşdeğer şekilde, yılda yaklaşık 6.000 terawatt-saat elektrik üretilmesi anlamına geliyor.

Jeotermal kaynaklar, küresel elektrik talebinin 140 katını karşılayabiliyor

Jeotermal enerjinin en önemli avantajlarından birini de sürekli elektrik üretimi ve enerji depolama kapasitesi ile öne çıkması oluşturuyor. Sürekli bir enerji kaynağı olduğu için jeotermal santraller, günün her saati ve yılın her günü maksimum kapasiteyle çalışabiliyor. Örneğin 2023 yılında, küresel jeotermal kapasitenin ortalama kullanım oranı yüzde 75’in üzerinde gerçekleşirken, bu oran rüzgâr enerjisinde yüzde 30’un, güneş enerjisinde ise yüzde 15’in altında kaldı.

Jeotermal kaynaklar, küresel elektrik talebinin 140 katını karşılayabilecek bir kapasite sunuyor. Jeotermal enerjinin potansiyeli, daha derinlerdeki yüksek sıcaklık kaynaklarına erişim sağlandıkça da artış gösteriyor. Yeni sondaj teknolojileri sayesinde, 3 km’nin altındaki derinliklerdeki kaynaklara erişim sağlanarak neredeyse tüm ülkelerde jeotermal potansiyel açığa çıkarılabiliyor. 8 km’nin altındaki derinliklerdeki ısı kaynakları kullanıldığında ise yaklaşık 600 TW’lık jeotermal kapasite elde edilebiliyor ve bu santraller 25 yıl boyunca işletilebiliyor.

Jeotermal kaynaklara yatırım 2,5 trilyon doları aşabilir

Hükümetler, enerji sağlayıcıları ile petrol ve gaz şirketleri, jeotermal enerjiye yatırım fırsatları aramaya devam ediyor. Eğer  yeni nesil jeotermal teknolojilerde büyük maliyet düşüşleri sağlanabilirse, bu alandaki toplam yatırımların 2035 yılına kadar 1 trilyon ABD dolarına, 2050 yılına kadar ise 2,5 trilyon ABD dolarına ulaşabileceği öngörülüyor. Rapor, jeotermal enerjiye yıllık yatırım miktarının, mevcut durumda kara tipi rüzgâr enerjisine yapılan küresel yatırımları bile aşarak 140 milyar ABD doları seviyesine ulaşabileceğini belirtiyor.

Jeotermal enerji, soğutma sistemlerinden elektrikli araçlara ve veri merkezlerine kadar artan küresel elektrik talebini karşılamak için önemli bir potansiyel taşıyor. Jeotermal enerji, kömürle çalışan enerji santrallerinden uzaklaşmayı hedefleyen Çin, Hindistan ve Güneydoğu Asya gibi bölgeler için değerli bir alternatif olarak öne çıkıyor. Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan, gelecek nesil jeotermal elektrikte en büyük pazar potansiyeline sahip konumda yer alıyor ve bu üç ülke küresel toplamın dörtte üçünü oluşturuyor.

Jeotermal enerjinin yaygınlaşması için politika desteği gerekiyor

Rapor, jeotermal enerji projelerinde maliyetlerin düşürülmesi için politika desteğinin önemini vurguluyor. Doğru destekle, jeotermal enerji maliyetlerinin 2035 yılına kadar yüzde 80 oranında düşebileceği tahmin ediliyor. Bu maliyet düşüşü, jeotermal enerjiyi hidro, nükleer ve biyoenerjiyle rekabet edebilir bir seviyeye taşıyabiliyor.

Öte yandan jeotermal projelerin devreye alınması için gereken sürenin, bürokratik süreçler nedeniyle on yılı bulabileceği düşünülüyor. Bu nedenle, hükümetlerin izin süreçlerini basitleştirmesi ve çevresel standartları koruyarak proje geliştirmeyi hızlandırması kritik önem taşıyor.

Günümüzde jeotermal sektöründe yaklaşık 145 bin kişi istihdam ediliyor ve bu sayının on yıl içinde 1 milyona çıkması bekleniyor. Ancak sektörde yeterli sayıda nitelikli iş gücünün bulunmaması da önemli bir sorun olarak öne çıkıyor. Bu sorunu çözmek için üniversite programları, çıraklık eğitimleri ve uluslararası eğitim merkezlerine destek sağlanması gerekiyor.

 

Paylaş