İSO Yeşil Gündem Sohbetleri’nin beşincisi “Dünya Su Gününde Su ve Endüstriyel Atık Su Yönetimi” başlığıyla gerçekleşti. TV Program Yapımcısı Ilgaz Gürsoy’un moderatörlüğünde ve İSO Yönetim Kurulu Üyesi ve Sürdürülebilirlik Platformu Başkanı Mustafa Tacir’in ev sahipliğinde gerçekleşen seminerin konuşmacıları İBB Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Prof. Dr. Ayşen Erdinçler, Türk Standartları Enstitüsü Çevresel Gözetim ve Doğrulama Müdürü Mehmet Ergün, Konya Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Bilgehan Nas, İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Evren Erşahin ve Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. Çevre ve Sürdürülebilirlik Sorumlusu Ahu Köksal oldu. Panelde, sanayi tesislerinden kamuya kadar farklı boyutlarıyla su ve atık su yönetimi ele alındı.
Birleşmiş Milletler’in kararıyla 1993 yılından bu yana her yılın 22 Mart günü Dünya Su Günü olarak kutlanıyor. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 2000 yılında 1.652 metreküp iken 2020 yılında 1.346 metreküp olarak ölçüldü. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının yılda 1.000-2.000 metreküp arasında olması o ülkenin “su azlığı” çeken bir ülke olduğunu gösteriyor. Halihazırda “su azlığı” yaşayan bir ülke olan Türkiye’nin 2030 yılında su kıtlığı yaşayan bir ülke olmaması için sürdürülebilir su yönetimi büyük önem taşıyor.
“Su yönetimi, iklim değişikliği politikalarıyla birlikte düşünülmeli”
Sürdürebilir üretim ve tüketim alanlarındaki çalışmalarını hızlandıran İstanbul Sanayi Odası, 22 Mart Dünya Su Gününde düzenlediği “Yeşil Gündem Sohbetleri”nde su ve endüstriyel atık su yönetimine dikkat çekti. Panelin açılış konuşmasını yapan İSO Sürdürülebilirlik Platformu Başkanı Mustafa Tacir, sadece kurak dönemlerde gündeme gelen su krizinin yakın gelecekte toplumun her kesimini ilgilendirecek bir mesele olacağına vurgu yaptı: “Azalan su kaynakları ve artan nüfus karşısında daha fazla su arzı sağlamayı hedefleyen politikalar artık çözüm değil. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayımlanan raporlarda iklim değişikliği ve su kıtlığının çift yönlü bir etkileşim olduğu vurgulanıyor. Bu nedenle su yönetimi, iklim değişikliği politikalarıyla birlikte düşünülmeli.”
Su yönetimi konusunda şehirlerin daha fazla yeşil alana sahip olmasının önemine dikkat çeken Tacir, “Şehirlerin beton ve asfaltla kaplı olması hem suyun toprağa ulaşmasını engelliyor hem de şiddetli yağmurlarda sellere yol açarak can ve mal kaybına neden oluyor. Yeşili beslemesi gereken su kaybediliyor,” ifadelerini kullandı. Tacir ayrıca, TÜİK verilerine göre su kaynaklarından çekilen suyun yüzde 23’ünün yeraltı sularından oluştuğunu ekleyerek su yönetiminde yeraltı sularına öncelik verilmesi gerektiğini ekledi.
“İstanbul’un su güvenliği tehlikede”
İBB’nin hazırladığı “İklim Eylem Planı” kapsamındaki su politikası hakkında bilgi veren İBB Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Prof. Dr. Ayşen Erdinçler ise bugünün dünyasının en ciddi sorunları olan su, enerji ve gıda güvenliği sorunlarının birbirleriyle ilişkili olduğunu vurguladı: “Gelişmiş ülkelerin çoğu karbon nötr olma taahhütleri verdi, ancak karbon emisyonu azaltımlarını hedeflenenden daha hızlı gerçekleştirsek bile 21. yüzyılın sonunda Akdeniz’de 2-3 kat daha uzun süren kuraklıklar olacak. İstanbul ise yüzeysel su kaynaklarıyla beslenen ve ezelden beri susuz bir şehir. İklim değişikliğiyle su kaynakları üzerindeki baskı daha çok artıyor ve İstanbul’un su güvenliği de tehlikeye giriyor.”
İBB Eylem Planı kapsamında sabit enerji, ulaşım, katı atık, su ve atık su olmak üzere dört ana sektör üzerine çalışmalar yürüttüklerini paylaşan Erdinçler, atık suyun geri kazanımının ve tekrar kullanımının planda öncelikli hedefler arasında olduğunu vurguladı: “Su ve atık su sektörü kapsamında tedarik kaplarının ve içme suyu şebekelerinin akıllı sistemlerle yönetilmesi, halihazırda yüzde 40’larda olan kayıp ve kaçakların yüzde 20’ye çekilmesi, yeraltı sularının değerlendirilmesi, suyun yerinde yeniden kullanımının teşvik edilmesi ve yağmur suyuna dair sürdürülebilir çözümler geliştirilmesi öncelikli hedeflerimiz. Su sektörüyle ilgili azaltım stratejileri konusunda ise 2030 yılında su kaybını yüzde 18, 2040 yılında yüzde 23 ve 2050 yılında ise yüzde 32 oranında azaltmayı hedefliyoruz. Su kullanımında ise 2040 yılında yüzde 8, 2050’deyse ise yüzde 32’lik bir azaltım amaçlıyoruz.”
“Su ayak izi düşük ürünler öne çıkacak”
Karbon ayak izi kavramını günlük hayatımızda bile kullanıyor olmamıza rağmen su ayak izi kavramının yeterince gündemde olmadığını ifade ederek sözlerine başlayan Türk Standartları Enstitüsü Çevresel Gözetim ve Doğrulama Müdürü Mehmet Ergün, su ayak izinin suyla ilgili potansiyel çevresel etkileri nicelleştiren bir ölçüt olduğunu açıkladı: “Su ayak izi, bir ürünün veya hizmetin tedarik zinciri de dahil olmak üzere üretilmesi için tüketilen ve kirletilen su miktarı anlamına geliyor. Su ayak izi, endüstriyel işletmeler için özellikle önemli, çünkü bugün nasıl karbon emisyonu düşük ürünler pazarda öne çıkıyorsa yakın gelecekte de üretimi sırasında daha az su tüketilen ürünler öncelikli olacak. Avrupa Birliği tarafından bu ay içinde yayımlanması beklenen Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi bunun en önemli göstergelerinden biri. Su ve karbon ayak izinin yanı sıra çevresel ayak izi kavramı da gündemde. Diğer bir deyişle yakında daha geniş bir perspektiften ürünlerin çevresel performansı önemli hale gelecek.”
Sanayicilerin su yönetimi konusunda farkındalığının eksik olduğunu belirten Ergün, “Günümüzde bireyler olarak nasıl su bitmeyecekmiş gibi davranıyorsak sanayicilerde de benzer bir bakış açısı bulunuyor. İyi örnekler bulunsa da özellikle yağmur suyunun kullanımı konusunda çok eksiğimiz var. Sanayiciler geri dönüştürülmüş suyu yeniden kullanacak prosesler geliştirmeli. Önümüzdeki dönem sanayici için çok fazla AR-GE ve dönüşümü beraberinde getirecek” ifadelerini ekledi.
“Atık suları alternatif bir su kaynağı olarak görmeliyiz”
2022 Dünya Su Gününün teması olarak belirlenen “yeraltı suları” hakkında bilgi veren Konya Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Bilgehan Nas ise Konya Kapalı Havzasının Türkiye’nin özel bir havzası olduğunu vurguladı: “Türkiye’de tarımda su kullanımı ortalama yüzde 73, Konya Kapalı Havzasında ise su kullanımı yüzde 90’ların üzerinde. Türkiye’nin en az yağış alan bu havzasında yoğun tarım ve yoğun yeraltı suyu kullanımı yapılıyor. Tarım ülkemiz için çok önemli ancak planlı yapılması gerekiyor. Yeraltı suyunun havzada yoğun olarak kullanılması sonucu 2.000’den fazla obruk oluşmuş durumda. Bu havzada 150 bine yakın yeraltı kuyusu olduğu tahmin ediliyor. Bu sayının net olarak tespit edilip kaçak kuyularla ilgili işlem yapılması öncelikli olmalı.”
Prof. Dr. Nas, atık suların arıtılarak yeraltı suyunun yoğun kullanıldığı havzalarda alternatif bir su kaynağı olması gerektiğine de dikkat çekti: “Artık, atık suları alternatif bir su kaynağı olarak görmeliyiz. Atık su arıtma tesisleriyle ilgili bir paradigma değişimi oldu, bu tesislere artık atık suyun arıtıldığı ve deşarj edildiği tesisler olarak bakıyoruz. Bu tesisleri ham madde ve enerji geri kazanım tesisleri ve su üretim merkezleri olarak adlandırmalıyız. Dünyada 2030 yılında yüzde 1,66 oranında atık suların yeniden kullanımı hedefleniyor. Türkiye’de ise arıtılmış atık suların yeniden kullanım oranı yaklaşık olarak yüzde 3,2 ve 2015 yılında bu rakamın yüzde 5’e, 2030 yılında ise yüzde 15’e yükseltilmesi hedefleniyor. Bu rakama ulaşmak için bu hedefin teknik ve ekonomik olarak yapılabilirliğini ve finansmanını konuşmalıyız.”
“Üniversite, sanayi ve kamu iş birliği güçlendirilmeli”
Atık suların arıtılmasının tarihiyle ilgili bilgi veren İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Evren Erşahin ise günümüzdeki anlamıyla atık su arıtımına 2000’li yıllarla birlikte başlandığını açıkladı: “Artık dünya atık sulardan ekonomik değere sahip su, madde ve enerji kazanımına yöneldi. Yakın gelecekteki bu hedeflere yönelik atık su arıtma teknolojileri de çok gelişti. Bu kazanımın yanında bunu ekonomik olarak yapmak da çok önemli. Amaç en basit yoldan, en düşük maliyetle ve en yüksek verimle atık sulardan su, madde ve enerji kazanımını gerçekleştirmek. Yakın gelecekte tamamen bu konsepte doğru ilerleyeceğimizi ve 2050 yılına gelmeden bu konuda ciddi bir dönüşüm geçirebileceğimizi söyleyebilirim.”
Atık su arıtımı konusunda Türkiye’nin dünyayla aynı seviyede olduğunu vurgulayan Erşahin, “1990’lı yıllarda dünyanın 20-30 yıl gerisindeydik ancak bugün hem araştırma hem de uygulamada dünyayla aynı seviyedeyiz. Bu işi en iyi yapan ülkelere baktığımızda bilimsel çalışmaların sanayiye çok iyi bir şekilde aktarıldığını görüyoruz. Türkiye’de çok iyi çalışmalar yapılıyor ancak sanayi, kamu ve üniversite iş birliği konusunda bazı eksikliklerimiz var. Bu iş birliğini güçlendirirsek yakın gelecekteki geçiş sürecini de hızlandırabiliriz,” ifadelerini kullandı.
“Sanayiciler için suyun verimli kullanılması, işin devamlılığı için de önemli”
İSO 2018 Çevre Ödülleri’nde “sürdürülebilirlik yönetimi” kategorisinde birincilik ödülünü kazanan Tofaş’ın Çevre ve Sürdürülebilirlik Sorumlusu Ahu Köksal ise Tofaş bünyesinde uygulanan atık su arıtım ve yeniden kullanım çalışmalarından bahsetti: “Otomotiv diğer sektörlere göre su yoğun bir üretim faaliyeti değilmiş gibi gözüküyor, ama örneğin su olmadan araç boyama işlemini dahi gerçekleştiremeyiz. Suyun verimli kullanılması ve her zaman erişilebilir su kaynaklarının olması çevre boyutu dışında sanayiciler için işin devamlılığı açısından da önemli. Tofaş’ta yeraltı suyu kullanıyoruz ve bu suyu kendi tesislerimizde ıslah ederek yeniden kullanılabilir hale getiriyoruz. Bu kapsamda yıllık yaklaşık olarak 60 milyon ton suyu tekrar kullanıyoruz. Yıllık taze su çekimimiz ise yaklaşık olarak 1 milyon ton. Diğer bir ifadeyle, toplam su tüketimimizin yaklaşık 60 katını geri kazandırıyoruz.”
Bir otomobil üretimi için yaklaşık olarak 3 ton suya ihtiyaç duyduklarını ve 2030’a kadar bu rakamı 2 tona indirmeyi hedeflediklerini paylaşan Ahu Köksal, sadece tesis içinde değil tedarik zincirleri boyunca da su tüketimini azaltmayı hedeflediklerini vurguladı: “Malzeme tedarikçilerimizin de çevresel etkilerini azaltmak istiyoruz ve toplam su kalitelerini ve atık su tüketimlerini artırmak için onlara liderlik yapmaya çalışıyoruz. Bu kapsamda son iki senede yürüttüğümüz projeler sayesinde Tofaş’ın tedarikçilerinde toplam su tüketimini yüzde 10 oranında azaltmayı başardık.”