PwC’nin raporu, yeşil dönüşüm sürecinde şirketlerin “Yeşil Öncüler” ve “Karbon Oyuncuları” olmak üzere iki farklı yaklaşımı benimsediğini belirtiyor.
2015 yılında geniş çaplı bir uluslararası mutabakatla kabul edilen Paris İklim Anlaşması, sanayi öncesi seviyelere göre küresel sıcaklık artışını 1,5°C’nin altında tutma hedefiyle iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir dönüm noktası oluşturdu. Anlaşma ile emisyon azaltımı ve sürdürülebilir ekonomik modellerin teşvik edilmesine yönelik küresel girişimler de hız kazandı. Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi önde gelen aktörler, bu çerçevede yenilikçi düzenlemeleri hayata geçirmeye başladı. Ancak iklim hedeflerine ulaşma yolunda küresel ölçekte çeşitli engeller de varlığını sürdürmeye devam ediyor.
AB, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında koyduğu 2050 yılına kadar iklim nötr olma hedefiyle emisyon azaltımında dünya lideri konumunda yer alıyor. ABD ise İklim Eylem Planı ile temiz enerji ve karbon yakalama teknolojilerine yatırım yaparken, Çin ve Hindistan gibi ülkeler de yenilenebilir enerji yatırımlarını genişleterek karbon ayak izlerini azaltmayı amaçlıyor. Ancak bu ülkelerin fosil yakıt bağımlılığı ve yüksek karbonlu enerji kaynaklarına dayalı ekonomik yapıları, karbonsuzlaşma yolundaki dönüşümü yavaşlatıyor.
Paris İklim Anlaşması ile ortaya konan iklim hedeflerinin gerçekleştirilmesi için güçlü bir irade ve geniş kapsamlı politikalar gerekiyor. Ancak emisyon azaltım yatırımlarının getirdiği yüksek maliyetler ve yeşil teknolojilerin yavaş geliştirilmesi gibi zorluklar, bu hedeflere ulaşmanın önündeki başlıca engeller arasında yer alıyor.
PwC tarafından hazırlanan “Yeşil Dönüşümde Yol Almak: Küresel Zorluklar ve Stratejik Seçimler” raporu, yeşil dönüşüm sürecindeki stratejik tercihler, riskler ve potansiyel getiriler üzerine kapsamlı bir analiz sunarak, her oyuncunun büyüme potansiyelini artırma, çeviklik kazanma ve değer yaratma süreçlerini en üst düzeye çıkarmayı hedefliyor.
Yeşil dönüşüm sürecinde iki farklı yaklaşım ön plana çıkıyor
Yeşil dönüşüm sürecinde, şirketler kritik bir rol oynuyor. Rapora göre, bu süreçte “Yeşil Öncüler” ve “Karbon Oyuncuları” olmak üzere iki ana stratejik yaklaşım ön plana çıkıyor.
Yeşil Öncüler, yenilikçi yeşil teknolojilere yatırım yaparak, çevresel ayak izlerini azaltmayı ve sürdürülebilir iş modellerine geçişi hedefleyen şirketleri ifade ediyor. Bu şirketler, gelecekteki düzenleyici riskleri en aza indirgemek, yeşil finansman fırsatlarını yakalamak ve gelişen yeşil pazarlara öncülük etmek için kararlı adımlar atıyor. Ancak bu strateji, yüksek ilk yatırım maliyetleri ve henüz etkileri tam olarak kanıtlanmamış teknolojilere yapılan yatırımların doğurduğu belirsizlikler gibi zorlukları da beraberinde getiriyor.
Karbon Oyuncuları ise karbon yoğun stratejilere odaklanmayı sürdürüyor ve yeşil teknolojilere kademeli geçiş yapmayı tercih ediyor. Bu şirketler, geleneksel enerji kaynaklarına dayalı operasyonlarını optimize ederek kısa ve orta vadede kârlılıklarını artırmayı amaçlıyor. Ancak uzun vadede çevresel düzenlemeler ve tüketici tercihlerindeki değişimler bu şirketler için risk teşkil ediyor. Artan karbon fiyatlandırmaları, operasyonel maliyetlerin yükselmesine ve karbon yoğun faaliyetlerin sürdürülebilirliğinin azalmasına yol açabiliyor.
Hibrit stratejiler operasyonel süreçlerde esneklik sağlıyor
Küresel enerji piyasalarındaki değişimler ve jeopolitik belirsizlikler, şirketlerin ve ülkelerin stratejilerini daha karmaşık hale getiriyor. Örneğin yenilenebilir enerji yatırımlarında lider olan Almanya, Ukrayna-Rusya savaşı sonrasında enerji arz güvenliği kaygıları nedeniyle kömür santrallerini yeniden devreye almak zorunda kaldı. Almanya’nın kömür santrallerini yeniden devreye alması, yeşil enerjiye yönelik taahhütlerin dahi jeopolitik gerçekler karşısında esnekleşebileceğini gösteriyor.
Bu bağlamda, hibrit stratejiler giderek daha fazla önem kazanıyor. Şirketler, uzun vadede yeşil teknoloji ve enerjiye yatırım yaparken, kısa vadede geleneksel enerji kaynaklarını stratejik olarak kullanmaya devam ediyor. Hibrit stratejiler, değişken enerji piyasaları ve ekonomik belirsizliklerle başa çıkmak için şirketlere esneklik sağlıyor.
Sürdürülebilirliği esas alan şirketler, rekabet avantajı elde edecek
Emisyon azaltımı ve yeşil dönüşüm, uzun soluklu ve çok katmanlı bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreçte “Yeşil Öncüler” ve “Karbon Oyuncuları” önemli roller üstleniyor. Yeşil Öncüler, yeni yeşil teknolojilere yatırım yaparak gelecekte sürdürülebilirlik avantajı elde edebiliyorken, Karbon Oyuncuları mevcut pazarlarını korumaya ve optimize etmeye odaklanıyor. Ancak artan çevresel regülasyonlar ve karbon fiyatlandırmaları, karbon yoğun stratejilere dayalı şirketler için uzun vadede önemli riskler oluşturuyor.
Dünya, düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş sürecinde hızla ilerliyor. Ancak bu ilerleme, ülkelerin ve şirketlerin stratejik kararlarına bağlı olarak değişiklik gösterecek. Küresel piyasalarda yeşil ekonomiye geçişin hızlanmasıyla birlikte, şirketlerin bu değişime uyum sağlamak için çevik ve uzun vadeli stratejiler geliştirmesi kritik önemde olacak. Yeşil dönüşüm sürecinde, yenilikçi çözümler geliştiren ve çevresel sürdürülebilirliği stratejilerinin merkezine alan şirketlerin rekabet avantajı elde etmesi bekleniyor.