Su kıtlığı riski, küresel ekonomik istikrarı tehdit ediyor.
Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan 2,2 milyar insan temiz ve güvenilir su kaynaklarına erişim sağlayamıyor. 4 milyar insan ise yılda en az bir ay su kıtlığı ile karşı karşıya kalıyor. Bunun yanında dünya genelinde her 8 kişiden 1’i ise yaşanan su baskınlarında zarar görüyor. İklim değişikliğinin etkileri arttıkça, daha şiddetli su baskınları yaşanıyor.
İnsan kaynaklı su kirliliği de tatlı su kaynaklarının kullanımını kısıtlayan önemli sorunlar arasında yer alıyor. Tarımsal ilaçlar, sanayi kimyasalları, deterjanlar ve nanomalzemeler gibi kirleticiler su kaynakları üzerinde tehdit oluşturuyor. Dünyanın 258 nehrinde yapılan bir araştırmada, bu nehirlerin dörtte birinden fazlasında aktif farmasötik bileşenlerin güvenli sınırları aştığı belirtiliyor.
Su kıtlığı riski; iklim değişikliği, kaynakların aşırı kullanımı, arazi kullanım değişiklikleri, kirlilik ve istilacı türler gibi faktörlerden kaynaklanıyor. Kentleşme ve ekonomik faaliyetler mevcut kaynaklar üzerinde baskı oluşturuyor ve su kaynaklarının kirlenmesine ve tükenmesine yol açıyor.
Gelişmekte olan ekonomilerde, temel su ve sanitasyon eksikliği her yıl 260 milyar dolarlık ekonomik kayba neden oluyor. Tarım sektörünün büyük bir kısmı da su risklerine maruz kalıyor. Artan su riski, gıda fiyatları ve erişilebilirliği, tarımsal faaliyetlere bağımlı bölgelerin verimliliği ve çiftçilerin geçim kaynakları üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor.
İSO’nun İTÜ iş birliğiyle hazırladığı “İklim Değişikliği ve Su Yönetimi: Sanayi Sektörü Raporu” İstanbul ve Türkiye’nin su geleceğini mercek altına alınıyor.
Rapor;
- İklim Değişikliğinin Türkiye’nin Su Kaynakları Üzerindeki Etkileri
- Türkiye ve İstanbul’da Sektörel Su Kullanımı
- Sanayide Temiz Üretim ve İleri Arıtma Teknolojileri
- Geleceğe Yönelik Bütüncül İklim (Duyarlı) Yol Haritası, Azaltım ve Uyum Tedbirleri/Önerileri başlıklarını içeriyor.
Yapılan araştırmalar, şirketlerin su risklerine ne ölçüde maruz kaldığını gösteriyor: 2022’de CDP’ye rapor veren şirketler, su stresi nedeniyle âtıl kalma riski taşıyan 2 milyar dolarlık varlık olduğunu bildiriyor. Metal ve mineral rezervlerinin çıkarılması, elektrik üretimi, petrol ve gaz sektörleri ise su stresine en çok neden olan faaliyetler arasında yer alıyor. 2023’te yapılan raporlamalar, tedarik zincirlerinde 77 milyar dolarlık bir risk daha olduğunu gösteriyor.
Ancak OECD fnans sektörünün, yatırımları su risklerini artıran veya direncini destekleyen faaliyetlere yönlendirmede önemli bir rol oynayabileceğini belirtiyor. OECD’ye göre yatırımların su ve tatlı su ekosistemleri üzerindeki etkilerini ve bağımlılıklarını anlamanın, yatırımcıların su güvenliğini destekleyen kararlar almasını teşvik etmek için hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor.
Çevresel ve finansal paydaşlar arasında iş birliği şart
Bankalar, varlık yöneticileri ve merkez bankaları; su risklerinin yatırımlar üzerindeki önemi konusunda giderek daha fazla farkındalık kazanıyor. OECD’nin Çevresel Performans İncelemeleri çalışması, su risklerinin finansal riskleri değerlendirme yaklaşımlarını tam olarak yakalayamadığını gösteriyor.
OECD daha fazla veriye erişim ve yatırımların su ve tatlı su ekosistemlerini nasıl etkilediğini ve bunlara nasıl bağımlı olduğunu belirlemek için daha proaktif bir katılıma ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Örneğin, merkez bankaları ve Finansal Denetleyiciler Ağı (NGFS) ve Doğa ile İlgili Finansal Açıklamalar Görev Gücü gibi girişimler, iklim ve doğa risklerini finansal sektör genelinde dikkate almak için çerçeve oluşturuyor. Çevre toplulukları, merkez bankaları, finansal düzenleyiciler ve finansal kurumlar suyla ilgili riskleri yeterince değerlendirmek ve yönetmek için iş birliği yaparak sağlam çerçeveler geliştirebilir.