Yeşil Gündem Sohbetleri’nin dokuzuncusu “Sürdürülebilir Değer Yaratma ve Raporlama Süreci” başlığıyla düzenlendi.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) sürdürülebilirlik vizyonu kapsamında başlattığı Yeşil Gündem Sohbetleri’nin dokuzuncusu, Entegre Raporlama Derneği Türkiye (ERTA) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güler Aras moderatörlüğünde ve PwC Türkiye ESG Platform Lideri ve şirket ortağı Evren Sezer, Çimsa Çimento CFO’su Vecih Yılmaz ve Borsa İstanbul Stratejik Planlama, Finansal Raporlama ve Yatırımcı İlişkileri Direktörü Barlas Akıncı’nın katılımıyla gerçekleşti.
Şirketler zarara uğrayabilir
İş dünyasının büyük bir değişimin eşiğinde olduğunu belirten Entegre Raporlama Derneği Türkiye (ERTA) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güler Aras, “Şirketler bu değişime gönüllü veya zorunlu bir şekilde adım atmak durumunda. Eğer şirketler gönüllü olarak bu işe başlamazsa, zorunlu bazı uygulamalar ve regülasyonlarla karşılaşacak.” dedi.
Avrupa Birliği’nin (AB) iklim politikasını en acil önceliği olarak açıklamış olmasıyla bu sürecin hızlandığını ifade eden Aras, Türkiye’nin bu süreçte geri kalmaması gerektiğini ve süreci çok iyi yönetmesi gerektiğini söyledi. Aras, “Gerekli adımlar atılmazsa, özellikle yakın pazarımız olan AB ile uyum konusunda ciddi bir sıkıntı ortaya çıkabilir ve ticaret kanalları vasıtasıyla şirketler çok ciddi zarara uğrayabilir. Özellikle Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (Carbon Border Adjustment Mechanism, CBAM) kapsamında, dünyada en fazla etkilenecek ilk üç ülke arasında Türkiye yer alıyor. Bu sebeple de bizim artık yaptıklarımızı iyileştirmek ve beyan etmek ile ilgili çok net yükümlülüğümüz var.” ifadelerini kullandı.
Sürecin içselleştirilmesi önem taşıyor
Şirketlerin öncelikle stratejilerini belirlemesi gerektiğini belirten PwC Türkiye ESG Platform Lideri ve şirket ortağı Evren Sezer, ESG (Environmental, Social and Governance- Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim) kapsamında karşılaşılabilecek risklerin ve fırsatların belirlenmesinin önemine vurgu yaptı. Sezer, “ESG odağında şirket, marka değeri, vizyonu ve misyonu doğrultusunda farklı odak noktaları, öncelikli konu başlıkları ve birçok yeni faaliyet alanını çıktı olarak aldığında, raporlamada bir taslak oluşturmuş oluyor. Sonrasında varılmak istenen nokta için hedefin neresi olduğunu tüm ekiplerle birlikte oturup karar vermek gerekiyor. Raporlama yalnızca şirkette bir grup insanın yapabileceği, yalnızca onların sorumluluğunda olan bir şey değil. Yani bu sürecin içselleştirilmesi çok önemli.” dedi.
Paydaşların katılımının da önemli olduğunun altını çizen Sezer, “Farklı çalışmalar ve farklı analizler bu süreçte başarılı bir raporlama yapmak adına en önemli adımlardan bir tanesi. Mutlaka yönetişim ekibi, çalışanlar, müşteriler, iş ortakları ve tedarikçiler başta olmak üzere kilit paydaşların fikir ve yönlendirmeleri raporlama sürecinde olmalı. Öncelikli konu başlıkları belirlenirken odak sıralaması da tüm bu paydaşların görüşleri neticesinde olmalı.” ifadelerini kullandı.
Sezer, “Kurumsal yönetimi, işletme stratejisini ve sürdürülebilirlikle ilgili risk ve fırsatları odağına alan ve bu ölçüler ve hedefler çerçevesinde kurgulanan raporlama düzeni, kurumların değer yaratma süreçleriyle ilgili verilerin ne şekilde raporlanacağına rehberlik ediyor. Kurumların sadece ne yaptığı değil, nasıl yaptığı da bu yolculukta yeniden tanımlanmalı ve raporlamaya geçiş sürecinde bu çerçevenin belirlenmesine kesin olarak karar verilmeli.” dedi.
Finansal başarılar yeterli değil
Raporlama şeklinin yıllar içerisinde değiştiğini söyleyen Çimsa Çimento CFO’su Vecih Yılmaz, bu değişimin bir ihtiyaçtan doğduğunu ve raporlama kapsamının da giderek daha kapsamlı olacak şekilde gelişeceğini belirtti. Yılmaz, “Artık şirketlerin yönettiği riskler ve iş modellerindeki komplikasyonlar arttığı için sorulması gereken başka sorulara ihtiyaç duyuluyor, başka bilgilere açlık söz konusu. Ve bu trend şirketlerin kendilerini farklı konular üzerine de raporlama yapması yönünde teşvik etmeye başladı.” dedi.
Artık elde edilen finansal başarıların yeterli olmadığını belirten Yılmaz, “Son on yıla baktığımda yatırımcının profilinin ve beklentilerinin çok değiştiğini görüyorum. Bu hem globalde hem de Türkiye’de bir trend. Geçmişte yatırımcılarla yaptığımız toplantılarda finansal sonuçlar ön planda olurdu. Artık toplantılarda finansal sonuçlar neredeyse hiç konuşulmuyor. Yatırımcı tamamen stratejinizi, risk ve fırsatlarınızı anlamaya çalışıyor. Sizin global taraftaki gelişmeleri nasıl yorumladığınızı ve bunlara karşı nasıl aksiyonlar alacağınızı merak ediyor.” ifadelerini kullandı.
Raporlamanın şirketler için yapıcı bir etkisi olduğuna da değinen Yılmaz, “Siz her yıl entegre raporu yayımlarken kendinizi de test ediyorsunuz. Çünkü oraya koyduğunuz veriler, çizdiğiniz strateji önceki yıllara göre anlattığınız strateji ile paylaştığınız hedeflere göre ne kadar yol katettiğinizi, neleri yaptığınız ve neleri yapamadığınız konularını her yıl önemli bir test olarak önünüze çıkarıyor. Bunu her şirket kendi stratejisini belirlerken, kendi performansını değerlendirirken yapıyor ama dış paydaşlarla paylaşılabilecek yalınlıkta ve şeffaflıkta yapmak ayrı bir odaklanma gerektiriyor. Ve bu bizi diri tutan, bizim her yıl kendimizi gözden geçirmemizi sağlayan bir pusula işlevi görüyor.” dedi.
“Raporlayamadığınız bir konuda yok sayılırsınız”
ESG’ye dair risklerin en iyi şekilde yönetildiği ve en iyi şekilde yönetildiğinin de gösterilmesinin beklendiği bir dönemden geçtiğimizi söyleyen Borsa İstanbul Stratejik Planlama, Finansal Raporlama ve Yatırımcı İlişkileri Direktörü Barlas Akıncı, “Yatırımcılar açısından sürdürülebilirlik risklerinin, buna dair bilgilerin kolay erişilebilir ve anlaşılabilir olması çok büyük önem arz ediyor. Burada da işin içerisine doğal olarak raporlama boyutu giriyor. Çünkü raporlayamadığınız bir konuda yok sayılırsınız.” dedi.
Sürdürülebilirlik raporlamalarının giderek yaygınlaştığını ifade eden Akıncı, “Dünya ülkelerine bakıldığında, hemen hemen her ülkede en büyük 100 şirketin 80’inin sürdürülebilirlik raporlaması yaptığını görüyoruz. Yapılan bir araştırmaya göre, 14 ülkenin raporlama oranı yüzde 80’in de üzerinde. Türkiye’deki oran ise 2017’de yüzde 50’ydi. 2020’de ise bu oran yüzde 56’ya çıkmış durumda.” dedi. Akıncı, Türkiye’de entegre raporlama yapanların yalnızca halka açık şirketler olmadığını, kamu kurumları ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar tarafından da benimsenip uygulandığına dikkat çekti.
Yatırımcıların şirketi bütüncül bir şekilde anlamaya çalıştığını belirten Akıncı, “Hedefler, ölçütler ve anahtar performans göstergelerini içeren rakamsal raporlama hem paylarını halka arz edenler hem de yatırımcılar açısından önemli. Bu çerçevede şirketlerin stratejilerini doğru aktarabiliyor olması önemli. Yatırımcı ilişkileri toplantılarında artık yalnızca finansal çıktıların değil, şirketin tüm faaliyetlerinin çıktılarının değerlendirildiğini görüyoruz.” dedi.